HABER MERKEZİ- Rizgar Amed yazdı
4. Dijital Çağda Gençliğin Konumu: Sanal Esaret ve Gerçek Direniş – Nûçe Ciwan
“Kapitalist modernitenin en büyük saldırılarından biri, gençliği tarihinden ve hafızasından koparmaktır. Çünkü bir halkın geçmişiyle olan bağı koparsa, kökünden sökülür ve savrulmaya başlar. Gençlik ise bu bağın en taze damarını oluşturur. Gençliğin hatırlaması, bir halkın hatırlamasıdır. Bu yüzden sistem, önce hatırlama yetisini hedef alır. Fakat biz, direnişi hatırlayarak başlatırız. Bu direnişin adı Mazlum Doğan’dır, Zekiye Alkan’dır, Kemal Pir’dir.
Mazlum Doğan, 1982 Newroz’unda Amed Zindanı’nda bedenini direnişe dönüştürdüğünde, karanlığın içinde bir halkın onurunu tutuşturmuştur. O, yalnızca fiziksel bir eylemin değil, ideolojik netliğin ve özgürlük ahlâkının sembolüdür. Mazlum’un eylemi, teslimiyetin olduğu yerde iradeyi, karanlığın içinde aydınlığı yaratmıştır. Önder Apo, Mazlum’u tanımlarken, onu “zindanda özgürlük çizgisini başlatan irade” olarak ifade eder. Bu çizgi, yalnızca Mazlum’la başlamadı, bugün hâlâ her genç yürekte yanmaya devam ediyor. Gençliğin görevi, bu kıvılcımı küllendirmemek, onu zamanın ruhuna dönüştürmektir.
Zekiye Alkan, kadın kimliğinin yüz yıllık inkârına karşı ateşle cevap verdi. Kadın olmanın, genç olmanın, Kürt olmanın yükünü bir çığlıkla isyana çevirdi. Onun eylemi, tesadüfi ya da duygusal bir tepkiden ibaret değildi; bilinçli, örgütlü ve tarihsel bir çıkıştı. Zekiye, Önder Apo’nun “Kadın özgürlük devrimi” çizgisinin ilk öncüllerinden biridir. Onun direnişi, genç kadınlara sadece direnme cesareti değil, örgütlenme sorumluluğu da kazandırmıştır. Bugün genç kadın, Zekiye’nin çığlığını yalnızca duvarlarda değil, hayatın her alanında örgütlü bir bilinç olarak haykırmak zorundadır.
Kemal Pir, halklar arası kardeşliğin ve ideolojik netliğin timsalidir. Onun ölüm orucundaki direnişi, yalnızca bir biyolojik sınanma değil, özgürlüğün kutsallığına duyduğu inancın ete kemiğe bürünmüş halidir. Diyarbakır zindanında açlık grevinde son nefesini verirken söylediği o söz, direnişin özüdür: “Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz.” Bu söz, ölümü kutsamak değil, yaşamı en derin biçimiyle sahiplenmektir. Bu söz, gençliğe verilmiş bir miras değil, bir çağrıdır. Gençlik, bu çağrıyı her gün yeniden duymalı, yaşamı uğruna örgütlenecek, uğruna ölmeyecek ama uğruna özgürleşecek kadar sevmelidir.
Mazlum’un netliği, Zekiye’nin isyanı, Kemal’in kararlılığı; gençliğin taşıması gereken devrimci üçlüdür. Bu isimler yalnızca anımsanmak için değil, yaşanmak içindir. Onlar birer kişi değil, birer ruhtur. O ruh, Önder Apo’nun “Genç başladık, genç bitireceğiz” sözüyle ebedileşmiştir. Bu söz, gençliğin mücadeledeki kesintisizliğini ifade eder. Başlangıcın ve tamamlanışın aynı iradede birleşeceğini vurgular.
Gençlik, bu sözü yalnızca şiar olarak değil, pratik yol haritası olarak görmelidir.
Gençlik bu ruhu yaşattıkça, hiçbir özel savaş politikası, hiçbir dijital kuşatma, hiçbir yozlaştırma planı başarılı olamaz. Çünkü bu ruh; toprağın hafızasında, halkın yüreğinde, tarihin içinde kök salmıştır. Gençlik, bu kökü suladıkça, özgürlük çiçeği daima yeniden filizlenecektir.”
devam edecek…