HABER MERKEZİ – Ronî Med yazdı…
Başta halkımız olmak üzere tüm halklar ve ezilenler 1 Mayıs’larda büyük özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmüş, bu mücadele içinde değerli şehitler vermiştir. Bu kahraman şehitler çizgisinde verilen mücadele günümüzde çok daha büyüyerek sürüyor ve yeni şehitler verilmeye devam ediliyor. Bu temelde başlangıcı oluşturan Chicago şehitleri, 1 Mayıs 1977 Taksim şehitleri ve şehit gerilla komutanımız Ramazan Kaplan yoldaş şahsında tüm 1 Mayıs şehitlerini saygı ve minnetle anıyor, amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü yineliyoruz.
1 Mayıs, bu verilen bu bedeller ile anlam kazanmış ve bir direniş günü niteliğine ulaşmıştır. Bu anlamda 1 Mayıs mücadele ve yön tayin etme günüdür. İşçi sınıfı şahsında tüm ezilenlerin, halkların ve kadınların birliği, direnişi ve dayanışması olarak tarihsel anlamı bulunan bugün; gençlik için de mücadele zeminini derinleştirme, geleceğe dair sözünü ve yönünü belirleme fırsatıdır. Gençlik, kapitalist modernitenin kriz içinde çırpındığı bu dönemde, sistemin yarattığı çok yönlü tahribata karşı hem tarihsel hem güncel bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
Bugün dünya halkları gibi gençlik de çoklu bir kuşatma altındadır. Savaş, yoksulluk, doğa yıkımı, işsizlik, kültürel erozyon ve geleceksizlik politikası gençliğe dayatılmakta, yaşamın her alanı sistemin krizini derinleştirmemesi için denetim altına alınmaya çalışılmaktadır. Kürdistan ve Ortadoğu gençliği özelinde bu kuşatma çok daha sistemli, kapsamlı ve saldırgandır. Özel savaş yöntemleriyle şekillenen baskıcı politikalar, gençliğin özgürlük eğilimini kırmayı, onu ya teslim almaya ya da etkisizleştirmeye yöneliktir. Ancak gençlik, tarihsel olarak hiçbir zaman bu dayatmalara boyun eğmemiştir; bugün de eğmeyecektir.
Kültürel direnişin aktif taşıyıcısı olmalıdır
Gençlik, faşizmin tüm saldırganlığına karşı yeni yaşamı kurma iradesidir. Kapitalist sistemin erkek egemen-devletçi zihniyeti, kadınları, gençleri, halkları ve doğayı aynı anda hedef alırken; gençlik, bu çok yönlü saldırıya karşı bütünlüklü bir özgürlük hattı inşa etmek zorundadır. Erkek egemenliğinin ürettiği savaşlar, toplumsal yıkım ve doğa talanı, gençliği sistemin en fazla kayıp yaşanan alanı haline getirse de aynı zamanda gençliği bu düzenin en fazla sorgulayan ve zorlayan gücüne dönüştürmektedir. Bu nedenle 1 Mayıs, gençliğin edilgen bir nesne dayatmasını reddedip, kurucu bir özne olduğunu bir kez daha ilan ettiği gündür. Gençlik, bu direnişi büyütmeli, yaymalı ve bulunduğu her alanda eylemsel bir hatta dönüştürmelidir. Kapitalist sistemin, geliştirdiği korku ve tecrit politikaları da göstermiştir ki; egemen güçler, tüm toplumu teslim almanın en etkili aracını “güvenlik” kisvesi altında kurdukları denetim sistemlerinde bulmaktadır. Bugün gençlik, düşünsel ve ruhsal anlamda da izole edilmek istenmektedir. Bu tecrit politikası, İmralı’da Önderliğimizin attığı adımlara rağmen devam edip, üniversitelerdeki baskılara, sosyal medyadaki sansüre ve kampüslerdeki polis kuşatmalarına kadar her alanda kendini göstermektedir. Gençlik bu tecridi İmralı tecrit ve işkence sistemi şahsında kabul etmeyerek, özgür düşüncenin ve kolektif eylemin olanaklarını büyütmeli, her alanda direnişi yükseltmelidir. Gençlik, 1 Mayıs’ta ortaya konan mücadele hattını sadece bir günlük sembolik bir çıkış olarak görmemelidir, yıl boyunca sürecek bir örgütlenme ve eylem süreci olarak görmelidir. Üniversitelerde, liselerde, mahallelerde, işyerlerinde, atölyelerde yaşamın her alanında; özgürlüğün, demokrasinin, kadın mücadelesinin, doğa savunusunun ve kültürel direnişin aktif taşıyıcısı olmalıdır.
Toplumsallık, sosyalist düşüncenin temelidir
Özgürlük, demokrasi ve sosyalizm hattında yürütülen bu mücadelenin gençlik ayağı güçlendikçe, sistemin krizleri derinleşecek, çürümesi hızlanacak ve çözülüş süreci tamamlanacaktır. Bununla beraber Önder APO’nun perspektifi temelinde her yerde örgütlenecek ve her yeri örgütleyeceğiz. Salt sistem karşıtı bir pozisyonda kalmak, bununla beraber alternatif yaşamı örgütlememek sistemin ömrünü uzatacaktır. Demokratik Moderniteyi örgütlediğimiz oranda sistem yaşamını ve dayatmalarını boşa çıkaracak ve özgürlük yürüyüşünü zaferle taçlandırabileceğimiz yakıcı bir gerçek olarak önümüzde durmaktadır. Bu noktada gençlik, tarihin her döneminde toplumsal dönüşümlerin itici gücü olmuş, yeniyi yaratma cesaretini göstermiş bir dinamiktir. Bugün bu güç, her zamankinden daha fazla örgütlü bir biçimde açığa çıkmalıdır. Önder APO’nun mesajında vurguladığı gibi, özgürlüğe yürümek ancak örgütlenerek anlam kazanır. Örgütsüzlük, sisteme entegre olmayı; örgütlülük ise ona karşı bir duruşu, yeni bir yaşamın inşasını ifade eder. Gençlik, bu anlamda sadece kendini değil, bulunduğu her alanı dönüştürme sorumluluğu taşımalıdır. Toplumsallık, sosyalist düşüncenin temelidir. Sosyalist olmak toplumsal özgürlüğü esas almak demektir. Bugün gençliğe düşen görev, toplumcu siyaset anlayışıyla hareket etmek, her yerde özgürlük çizgisini örmektir. Örgütlü yaşamak ve örgütlü düşünmek zorunluluktur. Önder APO’nun “Ben nereye gidiyorsam kendimi örgütlüyorum” sözünde ifadesini bulan bu yaklaşım, gençlik için yol göstericidir. Toplumsal bağların çözüldüğü, anlam krizinin derinleştiği bu çağda, gençlik yeni bir ahlak, yeni bir bilinç ve yeni bir yaşam tarzıyla öncülük rolünü üstlenmelidir. Örgütlenmek, bir tercihten öte, tarihsel bir görevdir. Her gencin taşıdığı potansiyel, örgütlü bir iradeyle birleştiğinde anlam kazanır, özgürlüğe ulaşır. Özgürlük bir yaşam biçimi, bir pratik, bir inşa sürecidir. Gençlik, bu pratiği örgütlülükle buluşturmalı, bulunduğu her alanı direnç, umut ve değişim merkezi haline getirmelidir. Geleceği kurmak isteyen, bugünü örgütlemelidir. APOCU gençlik kuran, büyüten ve öncülük eden bir gençlik olmalıdır. Çünkü örgütlü olanlar kazanır.