HABER MERKEZİ
Bu sorunun cevabı aslında tek bir cümleyle de verilebilir: Önder Apo insanlık tarihindeki bir sapmadan kaynaklanan, Sümer Rahiplerinin ürettiği ve günümüzde de Kapitalist Modernite’nin devraldığı köleci, devletçi, iktidarcı, tekelci hegemonyaya karşı savaşmaktadır. Bu cümle şu an itibariyle soyut kalıyor olabilir, ama zaten yazımızın da amacı bu cümlenin ne kadar somut bir belirleme olduğunu göstermek olacaktır.
Yukarıda belirtilen insanlık tarihindeki sapmanın gerçekleşmesinden beri birçok insan ve toplumsal hareket insanlığın gidişatını tekrardan doğal hattına oturtmak için çaba göstermişlerdir ve büyük bedeller ödeyerek de belli kazanımlar elde etmişlerdir. Sümer Rahiplerinin iktidarı ve hiyerarşiyi toplumsal yaşama bulaştırdıkları andan itibaren tarih iki ana akım olarak günümüze kadar süregelmiştir. Bir tarafta Sümer Rahiplerinden iktidarı devralarak günümüze getiren merkezi uygarlık güçleri duruyorken, diğer tarafta ise iktidarın bir eki haline getirilmiş olan toplumun bu durumdan kurtulması için mücadele eden demokratik uygarlık güçleri durmaktadır. Örneklendirmek gerekirse, merkezi uygarlığı sırasıyla Akadlar, Roma İmparatorluğu, sayısız monarşiler ve en son Batı merkezli Kapitalist Modernite temsil ederken, Demokratik Uygarlığı ise Hz. İbrahim, Sokrates, Hz. İsa, Karmatiler, Marx, 68 gençliği ve şu anda da FARC, Zapata, PKK gibi ve hatta insanlık adına mücadele eden herkes temsil ediyor. Merkezi uygarlık köleciliği genelleştirip derinleştirerek günümüzde dünyanın içinde bulunduğu bu krizli kaos aşamasına kadar getirmiştir.
Önder Apo’nun çocukluğundan itibaren mevcut sistem ile hiç barışık olmadığını biliyoruz. Çocukluğunda köydeki komşuların kendisi için “deli” dediklerini belirten Önder Apo aslında o yaşta bile kendini hissettiren sistem dışılığını göstermektedir. Önder Apo’nun bu sistem dışılığı PKK’nin kuruluşundan tutalım şu anki İmralı işkence sistemine karşı sürdürdüğü direnişe kadar kendisini hissettirmiştir, hissettiriyor. Önder Apo 1993’te yayınlanan Dirilişin Öyküsü adlı kitapta PKK’nin bir Kürt ulusal kurtuluş mücadelesi olarak çıkmasını “odaya girmek için kullanılan anahtar” metaforuyla tarif ediyor. Asıl amacın ise sonralarda daha da sıkça duyulacak olan bir yeniden insanlaşma hareketi olduğunu dile getiren Önder Apo, bu amacı İmralı savunmalarında derinlikli bir tarih analiziyle iyice sistematize etmiştir. Hegemonik sistem Önder Apo’yu daha önceleri dünyanın birçok yerinde ortaya çıkan ulusal kurtuluş hareketlerinden birinin önderi olarak değerlendirirken, 90’lı yılların sonuna doğru sistem Önder Apo’nun aslında bir yeniden insanlaşma çıkışının önderi olduğunu fark etti. 90’lı yılların ortasında Şehit Zeynep Kınacı ve Şehit Eser Altınok mektuplarını, Önder Apo’nun savaşının bir insanlık savaşı olduğunu adeta dünyaya duyururcasına kaleme almışlardı. İşte tam da böyle bir aşamada bir uluslararası komplo ile sistem Önder Apo’ya direkt cepheden yöneldi. Küresel kapitalizmin tüm önde gelen devletleri biraraya gelip kendilerinin bizzat yarattığı evrensel hukuk normlarını yerle bir edip uluslararası komplonun startını verdiklerinde aslında kendilerinin sonunun başlangıcının düğmesine bastıklarının farkındalar mıydı acaba? Bir sistem eğer kendi yarattığı kurallarını çiğniyorsa, bu o sistemin zaten yıkıldığını gösterir! Bu açıdan 9 Ekim 1998 İngiltere’nin, ABD’nin ve İsrail’in Önder Apo’ya karşı yenilgilerini resmen kabul ettikleri tarihtir…
Kapitalist Modernite güçleri Önder Apo’yu halkından ve hareketinden kopararak kendisi için tehlike olmaktan çıkartacağını düşünürken, Önder Apo ilk büyük savunması olan Sümer Rahip Devletinden Demokratik Cumhuriyete Doğru adlı kitabında devlet olgusunun tarihi arka planını deşifre ederek tam tersine, sisteme en etkili hançer darbesini indirmiş oldu. Devletin insanlık tarihindeki lanetli yerini gün ışığına çıkartıp, devletsiz yaşanılabileceğini bize, yani insanlığa göstermiş oldu. Önder Apo merkezi uygarlığın temel dayanaklarından olan “devletsiz düzenli yaşam olmaz” yalanını tarumar etmişti.
Önder Apo ikinci büyük savunması olan Bir Halkı Savunmak adlı kitabında ise merkezi uygarlığın devleti meşrulaştırma yöntemlerini teşhir etti. Önder Apo dinciliği, milliyetçiliği, cinsiyetçiliği ve pozitivizmi derinliğine çözümleyerek teorik olarak sistemin ayaklarını yerden kesti. Önder Apo merkezi uygarlığı ayakta tutan binlerce yıllık yalanları tek tek ortaya çıkartarak iktidar olgusunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Bu açıdan Önder Apo’yu daha önceki Demokratik Modernite çıkışlarından ayırt eden önemli bir husus oluştu. Önceki çıkışların çoğu daha çok refleksif bir direniş üzerinden gelişirken, Önder Apo sisteme karşı yürüttüğü savaşını bilimsel bir sistematiğe oturtarak alternatif bir bilim anlayışının taslağını da hazırlamış oldu. Bu bakımdan, Önder Apo’nun öncelikli olarak 5000 yıllık merkezi uygarlığın ideolojik kimliklerini ve bilimsel yapılarının maskesini düşürmesi, kendi alternatif arayışında mevcut sistemin hastalıklı yöntemlerine ihtiyaç duymamasına neden olmuştu. Önceki pek çok hakikat arayışı, sistemin tarihi arka planını yeterince çözemedikleri için onun hastalıklı araçlarından ve aletlerinden kendilerini kurtaramamışlardır ve nitekim tüm samimi çabalarına rağmen, buna maalesef Marx’ı da dâhil etmek gerekir – ve tabi ki tüm kazanımlarına karşın– sistemin ekleri haline gelmişlerdir.
Önder Apo’nun beş ciltten oluşan son savunmaları ise tüm teorik yoğunlaşmaların bedenleştiği savunmalar olarak nitelendirmek yerinde olacaktır. Önder Apo merkezi uygarlığı teorik olarak iliklerine kadar çözmüş, kendi epistemolojisini ve bilimsel yapıtlarını oluşturmuş ve en son da sosyalizmi toplumun evrenin amacına uygun örgütlendirilmesi olarak değerlendiren Önder Apo, evrensel sosyalizmin bedeni olarak demokratik konfederalizmi dünya insanlığına sunmuştur!
Ortadoğu’nun artık taşma noktasına geldiği bu son iki yılda Önder Apo’ya karşı uygulanan ağırlaştırılmış tecridi gelişen olaylardan bağımsız ele almak en hafif tabiriyle saflık olarak nitelendirilebilir. Sistemin kendisi Önder Apo’nun ona karşı nasıl bir savaş açtığını iyi biliyor. Önder Apo Ortadoğu halklarının özgür geleceğinin sembolüdür. Sistemin Ortadoğu’ya model olarak layık gördüğü lider tipi ise küresel kapitalizmle barışık, güç sarhoşu, otokrat, demagog, aslında tarifi uzatmaya gerek yok, R.T. Erdoğan gibi, Mesut Barzani gibi ve Hamit Karzai gibi örnekler yeterince açıklayıcıdırlar! Beş bin yıldır merkezi uygarlık ile demokratik uygarlık arasındaki devam eden mücadele günümüzde Önder Apo ve Kapitalist Modernite arasındaki mücadele ile yeni bir evre kazanmıştır. Bizlere kalan ise bu savaşta kimin yanında yer alacağımıza karar vermektir: “Hakikat Avcısı”nın, yani Önder Apo’nun yanında mı, yoksa hakikati örtmekle uğraşan kapitalist modernitenin yanında mı…?
Serhat ÇAYAN