Enter your email Address

Salı, Aralık 9, 2025
  • Kurmancî
  • Türkçe
[email protected]
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
    • Dergiler
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Kürdistan Gençliği
    • Öğrenci
    • Avrupa
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Kültür Sanat ve Spor
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
    • Dergiler
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Kürdistan Gençliği
    • Öğrenci
    • Avrupa
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Kültür Sanat ve Spor
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Anasayfa Derinlik Analiz

ÖLÜYÜ DİRİLTME KÜRT ÖLÜSÜNDEN ÖLÜ DİLLER PARADOKSUNA

09/12/2025 - 0:05
içinde Analiz, Derinlik, Haberler, Manşet, Önemli Başlıklar, Toplumsal, Tüm Haberler
Reading Time: 31 mins read
A A
ÖLÜYÜ DİRİLTME KÜRT ÖLÜSÜNDEN ÖLÜ DİLLER PARADOKSUNA
PaylaşTweetle

HABER MERKEZİ – Numan Ezî Amed’in kaleminden;

(Birinci Bölüm)

ÖLÜYÜ DİRİLTME

KÜRT ÖLÜSÜNDEN ÖLÜ DİLLER PARADOKSUNA 

“Bu kuru tahtaya can verebilir misin? İşte bizler bu kuru tahta gibiyiz.” Kürt ve Kürdistan mücadelesi gibi yoğun ve can alıcı metaforlar taşıyan, insanın kanını donduran başka bir örnek olmasa gerek. Bundan kaynaklı tartışılmasızdır. Günümüz bilim camiasının ölüm ve yaşam kelimelerine yükledikleri anlamlara tam da bu noktada itiraz etmek gerekir. Birisi tarihsel ve siyasi diğeri ise dilbilimsel alanı kapsar. Kucağına aldığı bir yığın kuru tahta anısıyla sistemin başkentinde işe başlayan Amara’lı Apo’nun hikayesi bu anlamda çok önemli olup, tarihsel değerdedir. Neredeyse ömrümüzün geçtiği bu harekette yaşam tedavisini gördüğümüz süreç ile mensubu olduğumuz halk hikayesi oldukça çakışır durumdadır. Bir varlığa yüklenme ve özünü açığa çıkartma dediğimiz ontolojik Kürt gerçeği, kendi mecrasında tarih ve toplumsal hakikatin temelini sarsar duruma gelmiştir. Bu anlamıyla tektir ve eşsizdir. Bu cümleyi çok kullanırız ama taşıdığı mananın derinliğini idrak ettiğimize pek inanmıyorum. Verili dünya aklıyla açıklanmayan, ama her taşın altında çıkan bir gerçeğin kara madde misali kendini hışımla dayatması anlamını taşımaktadır. Yaratan “O” ama O’nun hakikatını bilmiyoruz. İşte can alıcı nokta da tam burada karşımıza çıkmaktadır. Kuru tahta acaba bir romanın ismi olabilir mi? Canlılığını kaybetmiş bir oluşturucu elementin, canlılık kudretini bulmak için bir soru ile yola çıkan, gencecik ve oldukça fakir olan bir insana yöneltmek, kuşkusuz izahı zor duygular yaratır kendisinde. Tabii ki, izahı zor olan bu duyguların romanını beklemek kendi hakkıdır. Tarihin tüm hışımla ve tüm ağırlığıyla O’nu bulması mı, yoksa kendisinin bu tarihi gerçekliği farkedip bulduğu mu gerçeği ciddi bir tartışma konusu olmaktadır.

“Kürdistani olan evrenseldir ve evrensel olan Kürdistani’dir” belirlemesi hafiften titreme emareleri gösteren derin fay hatlarının hissedildiği 95 yıllarına aittir. Yani Rêber Apo’nun Kürt gerçekliği üzerinde özgün olarak derinleştiği yıllardır. Başkanımız bu tür metaforları sever. “Tarihin çalan zil saati” belirlemesi de kendisine aittir ve her söylemde heyecan duyarak tekrarlamaktayım. Dil, gıda, toplumsal form olarak klan ve kabile olgularını kültür olarak algılarsak, Kürdistan coğrafyası ve meskunları evrensellik babında oldukça güçlü bir katkıya sahipler. İnsan belleğinin yedeklenmesini sadece yazı ile sınırlandırmak oldukça hatalı bir sonuç çıkartır. Simgesel dil evresi manevi kültürün ilk basamağıdır. İlk yedeklenme budur. Kürtçe dilinde tek heceli büküm dediğim insan ses özelliğinin, adeta bir kaval sesinin kaval delikleriyle düzenlenmesine benzer. Sekizgen geometri gibi insan ağzının sesi düzenlemesi tek hecede gerçekleşir. Kürtçede bütün tek heceli yapıların anlam taşıyıcı olması Kürtçe için bir mucizedir. Doğanın yedeklenmesi ikinci doğayı meydana getirmiştir. Dolayısıyla MÖ 4. binyılda Mısır ve Mezopotamya’da, insanlığın belleğinin “yedeklenmeye” başlandığı bir döneme girilmesini ikinci bir evre olarak düşünmek gerekir. Dildeki simgesel evreyi sadece bir dil özelliği olarak düşünmemek gerekir. Tarih, toplum ve yaratılış gibi alanlar 19. yüzyıla kadar simgesel özellik taşımışlardır. Bir nevi metafiziktir. Özellikle Avrupa dışı bölgeler için yegane kaynak olarak, İncil’in Eski Ahit bölümünün bir tarihsel belge muamelesi görmesi, sınırları bu algı ile belirlenmiş tarih anlayışını yaratmıştır. 1650 yılında İrlandalı başpiskopos James Ussher, İncil’deki ifadelere dayanarak, dünyanın İsa’nın doğumundan 4004 yıl önce yaratıldığı kanısına varmış ve bu düşünce uzunca bir süre kabul görülmüştür. Nuh Peygamber’in çocuklarının isimleri, dünyadaki kavimlerin ataları olarak zikredilir. Buna göre Sam, aralarında Arap ve İbranilerin bulunduğu Sami kavimlerinin atasıyken, Yafes ise bu tanımların dışında kalan diğer halkların atası olarak kabul görülmektedir. Dünyadaki dillerin sınıflandığı gruplar da -o an için bilindiği kadarıyla- adını bunlardan almışlardır.

Dil üzerine yapılan araştırmalar dini ve simgesel merkezlidirler. Simgeyi ve simgenin kaynağını anlarsak evreni de anlayabiliriz. Bu görüş Eski Yunan filozoflarına aittir. Eski Grek filozoflarından Herakleitos (M.Ö. 535/475)’a göre, “evrensel düzenin doğru yorumu maddi dünyada değil, insani dünyadadır. Bu insani dünyada konuşma yetisi, odak noktasında bulunmaktadır. Bu nedenle eğer evrenin anlamını kavramak istiyorsak, konuşmanın ne anlama geldiğini anlamamız gerekir” demektedir. Daha sonraları ise, ‘İnsan konuşmayı ilham ile öğrenmiştir’ eklemesinde bulunmaktadır. Platon da aynı görüşü savunmaktadır. Orta Çağ Avrupa’sında -diğer bilimsel keşiflerde olduğu gibi- dil, kilise çevresi tarafından araştırılmıştır. 1540 ile 1609 yılları arasında yaşamış olan Joseph Scaliger, “Tanrı” sözcüğünün karşılığına göre, Avrupa dillerini dört gruba ayırmaktadır. Buna göre;

– Roman dillerini oluşturan dene (Latince deus, İtalyanca dio, Ispanyolca (lio ve Fransızca dieu),

– Germen dillerini oluşturan gott (İngilizce god, Flemenkçe gol, İsveççe gııd, vb.),

– Yunanca /ûeos’

– Slavca bog (Rusça hog, Lehçe bog, Çekçe halı) grupları tanımlanır. Ancak Scaliger bu gruplar arasında bir ilişki olduğunu düşünmemektedir.

18.yy’da Hindistan’da hakimlik (yargıçlık) yapan, Britanyalı William Jones, Avrupa ve İran dillerinin birbiriyle olan kopmaz bağlarını görmektedir. Sanskritçe üzerinde yapmış olduğu kapsamlı araştırmalar sonucunda, bu dillerin yanına Sanskritçeyi de eklemiştir. Böylelikle coğrafi olarak birbirinden oldukça uzak bölgelerde bile, asırlardır konuşulmakta olan bu dillerin ortak bir kökene sahip olduğu fikri kabul görmeye başlanmıştır.

Bugün çok tartışılan elit ve aristokrasi kavramlarının incelenmesi bilimsel bir gaye ile değil, iktidar ve Avrupa merkezli bir hastalığın sonucu gelişmiştir. Antropoloji bölümünü dil ve arkeolojiye yamalayan anlayış da böyle doğmuştur. İktidar ve üst sınıfın kültürde oynadığı rolü kendi zamanına bakarak tarihi büken ve rekonstrüksiyon ederek tekrardan kurgulayan bu anlayış Kastik Katil açısından doğrudur. Fransız yazar Gobineau, yazdığı dört ciltlik eserinde, insanlar arasındaki eşitsizliğin nedeni olarak ırk farklılıklarını öne sürmektedir. Avrupa orta sınıfı bu ve bunun gibi görüşleri kucaklayarak, kendi konumunu tarihsel bir sürecin parçası olarak değil, biyolojik üstünlüklerinin doğal bir sonucu olarak algılamaktaydı.

Bundan daha güzel bir kastik katil ifadesi ve görüşü olamaz. Bana göre Marksist anlayış sınıf ve diyalektik tarihi materyalizm adına üst ve alt yapı ile bunu gölgelemiştir. Kastik katil hiçbir zaman kendisini tarihsel bir sürecin parçası ve sonucu olarak görmemektedir. Biyolojik üstünlük zaten kast demektir. Kast oldukça alt ve üst yapının değişmesi mümkün değildir. Marksist anlayış, alt yapı ve üst yapıyı bir toplumsal yasa haline getirmiştir. Yasadan kaçılmaz. Dolayısıyla kastik katili bilimsel olarak doğrulamak ve yasa haline getirmek tarihin en büyük hatası durumundadır.

Gordon Childe’nin, hem kadını hem de diyalektik materyalizmi onurlandıracak Neolitik hamlesi olumlu bir çıkıştı. Şimdi oldukça romantik ve metafizik olduğu ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar Arilik ile Hint Avrupa teorisi aynı şey değilse de, Gordon Childe Aryen kelimesini şartlı kullanır ve başka izah edeci bir kelime olmadığı için kavramsal setine eklemiştir. Dört elle sarılacağı kelimeyi Anglo Sakson tarih anlayışına heba etmiştir. Oysa tek bilimsel kanıt bu Ari kelimesinin ta kendisi olmaktadır. Rêber Apo’nun ısrarla Kastik Katile gönderme yapması, neşter ile bu kelime ve Kastik katili ayrıştırmak istemesinden kaynaklıdır. Çünkü Hint-Avrupa araştırmalarının odağında yeralan Aryan kavimlerinin tarihine ilişkin tezler bu dönemde şekillenmiştir. 19. yüzyılda yaratılan bu fikir ortamı, kültür tarihi araştırmalarını ulusal devletlerin resmi ideolojilerinin hizmetine sokmuştur. Nitekim aşağıda ifadelerine değinilecek olan Kossina, prehistorya disiplinini milli bir bilim olarak ilan etmekten çekinmeyecektir. Bu şekilde Aryan denen toplulukların, kendi içinde bütünlük taşıyan, belli toprak parçalarından bağımsız düşünülemeyecek bir “atalar toplumu” olarak kurgulanmasının da önü açılmış olmaktadır. Oysa ARİLİK otuz bin yıllık bir tarihin üretimi ve sonucu gelişen bir kültür biçimi olmaktadır.

Peki burada yanlış olan nokta nedir? Prehistorya, Aryenlik ve bir anavatan olarak Baxtiyari gibi kavram ve kelimelerin ne suçu vardır? Kendi geleneğine sadık bir zihniyetin prehistoryadan evvel ardılı olarak düşündüğümüz aryenlik ile ciddi bir hesaplaşması görülmektedir. Katilden değil, katledilenden hesap soran ve yargılayan bilim anlayışı, katilin uşağı olmaktan kurtulmamıştır. Ne yazık ki Marksizm de bunun bir parçası olmuştur.

Max Müller, Sanskritçe metinlerde geçen “Aryan” kelimesini, dilleri bu denli geniş bir alana yayılmış olan topluluk için kullanmış, buna göre tanımlamış olduğu topluluğun anavatanının da Kuzey Afganistan; diğer adı ile Baktria olduğunu savunmuştur.” 19. yüzyılda baş gösteren bu “Aryanizm” her ne kadar filologların çalışmalarının verilerine dayanıyor gibi görünse de, aslında onların temel bulgularını reddeden yahut görmezden gelen bir tavır içindedirler.” Şöyle ki, Hindistan’da konuşulmuş köklü bir dil olan Sanskritçe’nin koyu tenli insanlarla olan ilişkisi değişik şekillerde açıklanmaktadır. Örneğin, bir dilin bir ırkı işaret ettiğinden yola çıkarak, Sanskritçe konuşan Hintlilerin zamanla ırksal özelliklerini kaybetmiş olduğundan dem vuruluyor, Aryan dili yahut dillerinin bu denli yayılması da “Aryan üstünlüğü” ile açıklanıyordu.

Bu kurgusal evrimsel gidişatı eleştiren ve ayakları üzerine oturtan Schopenhuer çok ilginç bir şekilde Goethe’nin renk bilgisi kitabının hayranıdır. Bundan dolayı kendisi Hindistan’a giderek birçok araştırma yapar ve Bakmak ve Renkler üzerine adlı kitabını kaleme almıştır. Ona göre koyu renkli insanlar beyaz renkli insanlardan daha sağlıklıdır. Schopenhuer hakikate daha yakındır. Eleştirisi ideolojiktir. Hegel’in efendisine de bir o kadar öfkelidir. Bu efendi ile Gobineau üstün ırk teorisi aynı rahimden çıkmıştır. Hegel dünya sistemiyle uğraşırken Kastik katilin tarihini dizayn eder. Tarih yaratıcı Roma’nın ilk evini, mensubiyetini Grek ve Truva üzerinden daha eskilere götüren ırk teorisyenleri, Hint Avrupa dedikleri dil içinde en haşmetli ve estetik olan “Urheimat” kelimesini seçmeleri hiç de boşuna değildir. Ur → “ilk, kökensel” anlamına gelir. Heimat → “vatan, yurt” demektir. Birleştiklerinde “ilk yurt” ya da “kökensel anavatan” anlamını taşımaktadır.

Dilbilimde kullanımı: Urheimat, bir dil ailesinin protodilinin (örneğin Proto-Hint-Avrupa dili) ilk ortaya çıktığı ve konuşulduğu bölgeyi ifade etmektedir. Yani bir dilin kökeninin bulunduğu coğrafya. Eski İngilizce “ham” ve bu günkü İngilizce ile “home” denilen kelime aynı köktendirler. Kürtçedeki “hev” ile akraba olduğu gözükmektedir. “Ur” kelimesinin “hur” olduğu aşikardır. Adeta tek rahim anlamına gelmektedir. Kürtçede “hûr” kelimesi karın bölgesi, insan bedeninin merkez yeri için kullanılmaktadır. Zaten “nav, navend, navik, nîv, nav” ve hatta “nû” kelimesi bile bu mantıktan türemişlerdir. Kürtlerin atası olan “hur” ile aynı kökten geldiği de benim görüşüm olsun.

Dağ ve hamile rahim muhteşem bir metafordur. Oldukça benzerdir. Irk kuramcılarının kendilerini “Aryanlar”a ait olduğunu düşündükleri Urheimat’ı yani onların ortaya çıktıkları ilk yurtlarını arama işine adamışlardır. Bu Urheimat arayışı, kafatası biçimini ırksal kimlik ve kökenin anahtarı olarak gören, ırk düşüncesi ile paralel bir şekilde gelişmiştir. Tarih doğru ama ele alışın yanlış olduğu bir gerçeklik ile karşı karşıyayız.

Aristokrasi ile irtibatlandırılacak bu tarihsel gelişmenin bir başlangıç değil, sonuç olduğu anlaşılmaktadır. Arkeolojinin bu tartışmalara dahil olma düşüncesi Almanya’da gelişmiştir. Prehistorik arkeolojide önemli bir isim olan Gustaf Kossina, özellikle İndo germen vurgusuyla, arkeolojik çalışmaların en önemli amacının belli bir halkın yaşadığı topraklarda, o halkın kültürünün ortaya çıkarılması olduğunu belirtmektedir.

Sezgisel olarak kullandıkları Urheimat kavramının ruhu anlaşılsaydı, Hittit uygarlığı final olmayacaktı. Bedřich Hrozný, 1915’te yayımladığı ünlü çalışmasında Hititçenin bir Hint-Avrupa dili olduğunu kanıtlamaktadır. En güzel örneği: “nu NINDA-an ezzatteni watar-ma ekutteni” cümlesidir. Bunun anlamı; “Şimdi ekmek yiyeceksiniz, su içeceksiniz” olmaktadır. Dilin yapısını oluşturan ise, ilk aklına gelen -eski almanca- watar kelimesi olmaktadır.

Ninda kelimesini, yanı başlarında yaşayan Kürtlerin Nan’ı ile bağlantılı olduğunu görmeyip, eski Almanca ya gönderme yaparak gururlanmıştır. Bu buluş Kossina ile çelişki içinde değildir. Hittilerin duraksamasının sebebi, bölgede gelişen bilim mi yoksa ideojik çerçevenin dayandırdıkları mıdır. Bunun cevabını şimdilik bilemiyorum.

Bu anlayış Gordon Childeyi Ari kavramına karşı kuşkulu hale getirmiştir. Belki de Arilik bir kaldıraç, bir mihenk taşıydı. İdeolojik çerçevenin ağırlığı bilim üzerinde oldukça etkiliydi. Böylelikle Aryenlik daha araştırmanın başında zehirlenmişti. Bu kavram üzerinden değil de kültür üzerinden araştırmalarını derinleştiren Childe, bunların Ortadoğu’daki yüksek kültürlerle olan ilişkilerini ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak dönemin yargılarından kariyerinin bu erken döneminde çok uzaklaşamamıştır.

Matematik gibi soyut doğa bilimlerindeki ilk büyük keşiflerin Babil yahut Mısırlılar tarafından değil de, Aryanlar tarafından yapılması ona göre rastlantı değildir. Dinin ahlakileştirilmesinin Aryanlar tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, Budizm ve Zerdüştlük gibi öğretilerin, Aryanlar içerisinde ortaya çıkmasının bir tesadüf olmadığını iddia etmektedir. Ancak İbrani öğretisini görmezden geldiği gibi, MÖ 2. binyılında Mısır’da Akhenaton’un dayatmaya çalıştığı, tek tanrıcı güneş kültünün dahi, Aryan etkilerinin bir sonucu olduğunu savunmaktan geri durmayacaktır. Childe’ı diğer görüş sahiplerinden ayıran yanı ise, “Aryan üstünlüğünü” ırka yansımış fiziksel özelliklere değil, konuştukları dillere bağlamasıdır.”

Childe, Aryan kavramının bir kültür kavramı olduğunu bilseydi şimdi yazdığımız noktalı kaleme alacaktı. Kürtçe bilinseydi bu hataya düşülmezdi. Aryan kelimesinin Farsça ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Avesta kitabındaki Ari kelimesi de yanlış tercüme edilmiş, ya da böyle niyet edilmiştir. Aryen kültürünün toprak ve tarımdan koparılıp, öncesi Kurgan daha sonrası ise Aristokratik sınıfın embriyomu haline getirilmesi tarihi oldukça çarpıtmıştır.

Kürdistan merkezli tarım kültürünün Neolitik ile harmanlayıp mantıksal olarak hiçbir temeli olmayan, Avrupa benzer kültür dalgası ile kurulan bağın üzerine çöreklenen, Kurgan kültürünün Arilikle özdeşleştirilmesi bilimsel değildir. İşin gerçeği ikisi hep birlikte var olmuşlardır. Kastik Katil ifadesi ile sahneye çıkan Rêber Apo bu kısır teoriye de bir nokta koymaktadır. Aristokrasi Arilikle ters orantı gelişti. Aynı şey değildir.

Childe’nin kaygısını anlayıp düzelterek ilkel kominal dünyaya akın eden Arilerin aristokrasi, devlet ve sınıf oluşturmalarındaki rolü, tarih oluşturucu sınıf çatışması teorisine hizmet etmiştir. Ariliği alıp komüncü annenin toplumuna iadesi ile konuyu düzeltmeye başladığımızda doğru bir istikamete yol alıyor olacağız. Aristokrasiyi kendi içindeki sınıflaşmanın, Kastik Katildeki yarılması olarak ifade etmek bizi gerçeğe daha iyi yakınlaştıracaktır. Aristokrasi komünün yarılmasıdan değil, Kastik Katilin göbeğinden kopmuştur. Komün sınıfa kapalıdır. Dolayısıyla Hint Avrupa diye lanse edilen teori, tümüyle tunç çağına dayanan aristokrasinin tarihidir diye bir gerçeklik ile karşı karşıya kalmaktayız. Teoriyi olduğu gibi kabul edersek, Kastik Katilin tarihini onaylanmış oluyoruz. Komünden devşirilen bu tarih, tarım ile haşır-neşir olan kültürü aristokrasiye mal etmiş bulunuyoruz. Bu çetrefilli iddia ve kurguya rağmen, antropoloji ve arkeoloji alanlarının dil gibi bir unsura ihtiyaç duyması, rekonstrüksiyon yönteminin kısırlığını göstermektedir. Bir eksiklik telafi edilmeye çalışılırken, başka bir hata düşülmüştür. Hurri ve Mittanilerin kurgan ve eski anacıl toplum dikotemisinde yapıldığı gibi, kültür ve dil tezatlığına örnek gösterilmesi kafaları oldukça karıştırmaktadır. Sözü edilen “ürünler” insan hayatının maddi veya manevi düzlemlerinde, birbirinden çok farklı işlevleri yerine getirmektedirler. Bu ürünlerin benzerliklerinin derecesini, tarih boyunca yaşanan sosyal ve ekonomik süreçlerin belirlediği düşünülebilir. Ne var ki, insanların tercihlerini açıklayabilecek, doğa yasası netliğinde kurallar tanımlanamaz.

Arkeoloji bu noktada tartışmalı bir konuma sahiptir. Kültür tarihi içerisinde konumlanan bir disiplin olarak nesneler üzerinden geçmiş zamanlar ve toplumların rekonstrüksiyonunu yapmaya amaç edinmiştir. Ancak yapılan araştırmaların neticesinde nesnelerin tarihi amacın önüne geçtiği görülmektedir. Bu bağlamda toplumların birbiri ile benzer veya ayrı özelliklere sahip olmalarının nedenlerinin yanı sıra, toplumların neden ve nasıl değiştiklerinin incelenmesini, arkeolojiye taşıyan antropolojik yaklaşım, pek çok soruyu yanıtlayabilir denilmektedir.

Ancak Aryan göçlerinin -Ortadoğu’daki tarihine baktığımızda- Hurri-Mittanni ilişkisini olumlu bir örnek olarak kabul etmek vahim bir hata olmaktadır. Hurriler ari değildir. Mittanilerin Ari olması birkaç tanrının ismiyle açıklanmaktadır. Bu tanrılar olmasaydı bile kurgulanmış tarih tezine başka bir izah getirilecekti. Böyle düşünen tarihçi ve arkeologlar için bu hiç de zor değildir…

( Yazının devamı yarın )

PaylaşTweetGönderPaylaşGönderTara
Önceki yazı

3. Orkeşê Festivali İlk Gününe Büyük Bir Coşkuyla Başladı

Manşet

  • ÖLÜYÜ DİRİLTME KÜRT ÖLÜSÜNDEN ÖLÜ DİLLER PARADOKSUNA
  • 3. Orkeşê Festivali İlk Gününe Büyük Bir Coşkuyla Başladı
  • Hamburg Gençliği: Zafer Bizim Olacaktır
  • JINNEWS’in Kasım Ayı Şiddet Çetelesi: Kasımda En Az 23 Kadın ve 3 Çocuk Katledildi
  • HPG BİM, 2024 Yılında Şehadete Ulaşan 5 Özgürlük Gerillasının Kimlik Bilgilerini Paylaştı
  • TCŞ Stuttgart’tan “Ülkeye Dönüş” Semineri
  • “Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı” Sona Erdi
  • ‘Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı’ 2. Gününde Devam Ediyor

En Çok Okunanlar

  • HPG BİM, 2024 Yılında Şehadete Ulaşan 5 Özgürlük Gerillasının Kimlik Bilgilerini Paylaştı

    HPG BİM, 2024 Yılında Şehadete Ulaşan 5 Özgürlük Gerillasının Kimlik Bilgilerini Paylaştı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • TCŞ Stuttgart’tan “Ülkeye Dönüş” Semineri

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Hamburg Gençliği: Zafer Bizim Olacaktır

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • ÖLÜYÜ DİRİLTME KÜRT ÖLÜSÜNDEN ÖLÜ DİLLER PARADOKSUNA

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Kürt Gençleri Frankfurt’ta Kültürel Etkinlikte Buluştu

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • YRK 2023’te Şehadete Ulaşan Feraşîn Bêrîtan’ın Kimlik Bilgilerini Paylaştı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • JINNEWS’in Kasım Ayı Şiddet Çetelesi: Kasımda En Az 23 Kadın ve 3 Çocuk Katledildi

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • 2. Gençliğe Yöneltilmiş Özel Savaş: Uyuşturucu, Fuhuş ve Ajanlaştırma Tuzağına Karşı Direnişin Sosyolojisi

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • HPG BİM 2018’de Şehadete Ulaşan 5 Özgürlük Gerillasının Kimlik Bilgilerini Açıkladı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Wan’da Gençlik Öncülüğünde Şiyar Be Platformu Kuruluşunu İlan Etti

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
Şimdi Oynatılan
Nûçe Ciwan

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.

Bizi Takip Edin

  • Telegram
  • Whatsapp
  • Twitter
  • YouTube

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dil
    • Kurmancî
    • Türkçe
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojava
      • Rojhilat
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
  • Gençlik
    • Öğrenci
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.