HABER MERKEZİ- Kemal Söbe’nin Kaleminden
“Türkiye siyasetinde varlık gösteren devletçi rejim partileri, devlet aklıyla hareket ederek çözüm üretmek yerine çözümsüzlüğün bizzat kendisi haline gelmiştir. Devletin inkâr söylemini papağan gibi tekrarlayan bu partiler, sorunun çözümüne yönelik hiçbir irade ortaya koymamaktadır. Devletin çözüm konusunda ciddi olmaması, bu partilerin Kürt sorununu iç politikada bir rant aracına dönüştürmesine ve şovenizmi körükleyerek Türk halkı içinde Kürt düşmanlığını beslemesine yol açmaktadır. Böylece, toplumun geniş kesimleri de devletin inkâr siyasetiyle şekillenmekte ve Kürt halkını ulus olarak kabul etmek istememektedir.
Tüm düzen partilerinin siyaseti inkâr üzerine kuruludur. Alanlarda sürekli şovenizm körüklenmekte, inkâr zihniyetiyle çözüm değil, çözümsüzlük yaygınlaştırılmaktadır. Bu durumdan beslenen düzen partileri, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü bir siyaset tarzına dönüştürmüşlerdir. Oysa Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesi, devleti ve toplumu dönüştürerek ranta dayalı siyaseti sonlandıracak, yolsuzlukların önünü kesecek ve yeni bir Türkiye’nin önünü açacaktır. Bugünkü tablo ise düzen partileri için bir arpalık işlevi görmektedir.
Kürt halkına yönelik kirli savaştan, yalnızca Türkiye içindeki güçler değil, uluslararası aktörler de rant elde etmektedir. Avrupa ülkeleri, Türkiye ile kurdukları ekonomik ve siyasi ilişkiler nedeniyle sorunun çözümünü istememektedir. Zira demokratikleşmiş ve Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye, onlar açısından bir rakip olacaktır. Bu nedenle İngiltere ve Fransa’nın yüzyıllık Orta Doğu siyaseti, Kürtlerle kavgalı, kendi sorunlarıyla boğuşan bir Türkiye üzerine kurulmuştur. Türkiye’nin devlet politikası haline gelen Kürt inkârı, İngiliz ve Fransız emperyalizminin Orta Doğu’daki sömürü siyasetinin doğrudan bir sonucudur. Devlet içindeki Batılı güçlerin uzantıları ve işbirlikçileri, bu politikanın şekillenmesinde etkili rol oynamaktadır.
Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana Türk ulus-devleti, bu emperyalist politikalarla uyum içinde hareket etmiş ve bundan güç alarak inkâr ve imha siyasetinde ısrar etmiştir. AB ve ABD’den gelen destek, Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırılarını cesaretlendirmektedir. Orta Doğu’daki ulus-devletlerin emperyalist güçlerin tasarımıyla kurulduğunu, bu nedenle gerçek anlamda bağımsız olmadıklarını vurgulamak gerekir. Türkiye de bağımsız bir siyasete sahip değildir; parçalı yapısına rağmen Kürtler söz konusu olduğunda düzen partileri ortaklaşmakta ve “devletin bekası” adına Kürt düşmanlığında birleşmektedir.
Kürt sorununun çözülmesi, rant siyasetinin sonunu getirecek; ekonomik ve siyasi çıkar ilişkilerine dayalı bu düzeni sarsacaktır. Bugüne kadar AB ülkeleri de sorunun çözümsüzlüğünden faydalanmış, Kürt halkının ulus olarak tanınmamasını kendi çıkarları için görmezden gelmişlerdir. Türkiye, emperyalist siyasetin karakolu işlevini görerek Kürt halkını inkâr etmiş, soykırım siyasetini uygulamış ve katliamlar gerçekleştirmiştir.
Orta Doğu’daki ulus-devlet sınırları, binlerce yıl iç içe yaşamış halkları birbirinden ayırarak düşmanlaştırmıştır. Arap dünyasının kendi içinde parçalanması da aynı emperyalist siyasetin bir sonucudur. Bu çıkmazın panzehiri, Önder Apo’nun paradigmasıdır. Onun geliştirdiği paradigma, Orta Doğu’da yeni bir yaşamın kurulmasını sağlayacak, emperyalist egemenliği sonlandıracak ve Kürdistan ile Türkiye’den başlayarak tüm bölgeye bir Rönesans yaşatacaktır.”



