HABER MERKEZİ – Helin Muratın kaleminden;
HANGİ COĞRAFYANIN KADINLARIYIZ?
Rojin Kabaiş; Amed’den, okuduğu üniversite olan Yüzüncü Yıl’a gidişinin 3. gününde Wan Gölü’nün kenarında ölü olarak bulundu. Gülistan Doku; Munzur Üniversitesi’nde okurken kayboldu ve cansız bedeni hala bulunamadı. Bunlar bilebildiklerimiz, peki ya kulaklarımızın işitmediği, akibeti bilinmeyen nice genç kadının öldü(rüldü)ğünde bizlere haykırdığı gerçekliği duyabiliyor muyuz? Özellikle üniversitelerde yaşanan kadın ölümlerini tekil olaylar olarak ele almak mümkün mü?
Kadın intiharları olarak da gündemimize giren olaylara dair tanımımız ve tavrımız ne olmalı? Narin gibi küçücük bir hayatın, küçücük bedenine ailece yapılan örgütlü ve planlı katliamına tanıklık etmiş bir coğrafyada yaşadığımızı akılda tutarak, kadın ‘ölümlerine’ doğru anlamı vermemiz gerekmiyor mu? Kürdistan’da yürütülen özel savaşın bir parçası olarak genç kadınların doğrudan hedef alınması, üniversitelerde yaşanan kadın cinayetleriyle de kendini yakıcı bir gerçeklik olarak ortaya koymaktadır. Özelde Kürdistan’da ki üniversiterlerde rektöründen, öğretim görevlisine kadar sorumlu erkteki kişilerin esas görevlerinden birinin de özel savaşa hizmet olduğunu biliyoruz. Örneğin ölümü intiharla açıklanmak istenen Rojin Kabaiş cinayeti için yapılan otopsi sürecinde rektörün burada ne işi vardı? Bu durum haklı olarak halkta, cinayetin hangi müştereklerde yapıldığına dair ciddi kaygılar uyandırmıştır. Yine Munzur Üniversitesi’nde güvenlik güçlerinin de bizzat içinde yer aldığı, örgütlediği bilinen fuhuş olaylarına karşı üniversite yönetiminin bihaber olduğunu düşünmek, gerçeği hafife almak olur.
Gülistan Doku’nun okuduğu üniversitede hangi ilişki sarmalı içinde hedef alındığı, ölü bedeninin neden bulunmadığı, mevcut şüphelilerin neden korunduğu bu nedenle önemli olmaktadır. Yakın süreçte Dicle Üniversitesinde bir genç kadın aynı okulda öğretim görevlisi olarak yer alan bir erkekle yaşadığı ilişki nedeniyle intihar etmeyi tercih etti. Ortaya çıkan sonuç, bu ilişkide sorumlu erkeğin genç kadına yaklaşımının ne olduğuna dair herkeste ciddi şüpheler yarattı ve genç kadının bu erkek tarafından intihara sürüklendiği ortaya çıksada fail erkek yargılanmadı. Bu örnekler dahi üniversitelerde Kürt genç kadınlarına dair ne derece organize ve örgütlü bir suç şebekesinin devreye sokulduğunu anlamaya yetmektedir. Bu olayların münferit ve tekil olmadığını bilmek, erkek rejiminin nasıl bir çarkla yol aldığını da deşifre eder. Üniversite gençliğine dönük geliştirilen ve özelde kadınları fuhuş ve uyuşturucu yoluyla yaşamdan, varlık değerlerinden düşürmeyi hedefleyen politikaları tarihsel ve güncel bağlamından koparmadan anlamak gerekiyor. Önderlik son manifestosunda kadın kırımının kastik erkek katil sistemi ve zihniyetiyle anlaşılması gerektiğini dile getirdi. Kadının binlerce yıllık kapatılma ve köleleştirilme tarihi olarak tanımını bulan bu tarihsel gerçeklik, erkek zihniyetinin şekillenmesinde etkili olmuştur. Bu zihniyet varlığını kadın varlığının inkarı ve karşıtlığı üzerine inşa ettiği için kadının erkek karşısında ortaya koyduğu en ufak bir itirazı bile öldürme, şiddet uygulama ve ezme tepkisiyle karşılamaktadır. İçinden geçtiğimiz çağda sistematik ve ivmeli bir hal alan kadın katliamlarının yaşanmasında etkili olan en önemli nedenlerinden biri de bu olmaktadır. Erkek rejim politikaları olarak güncel yaşama sirayet eden bu zihniyet, bir toplumun sömürge haline gelmesi için gençlerinin ve haliyle geleceğinin kazanılması gerektiğini bilerek özel savaş politikalarını devreye sokmaktadır. Zihniyet merkezleri olarak devreye soktuğu okullarda sadece düşünceyi fetetmiyor; aynı zamanda genç nesli yaşam arayışından ve özgür yaşam mücadelesinden de düşürüyor. Bu nedenle gençliğe karşı yürütülen her türlü politikanın Kürtlerin özgürlük ve varlık mücadelesine karşı yürütülen özel savaş yöntemleri olduğu bilinerek yaşanan kadın kırımlarına anlam vermek gerekiyor. Bir kadın duruşu ve refleksi olarak hiçbir kadın katliamının tekil ve sıradan ele alınamayacağını ortaya koymak gerekiyor. Narin cinayetiyle aynı döneme denk gelecek bir kadın katliamının Amed’den sonra Wan’da Rojin Kabaiş şahsında yaşanmasının tesadüf olamayacağını belirterek devam edelim. Narin profesyonel bir tarzda suda kaybedilerek istenerek katledildi. Önce Kürt kız çocuğunu hedef alan bu zihniyet peşi sıra aynı yöntemi kullanarak bir Kürt genç kadınını, Rojin’i hedef almıştır. Bu iki olayın işaret ettiği şey Kürdistan’da kadın özgürlüğünün ve geleceğinin boğulmak istenmesidir. Narin ailesinin organize kötülüğü ile evinde, Rojin devletin yatılı okulunda, tek başına hava almak için kampüste gezinirken katledildi. Demek oluyor ki, kadın için hiçbir güvenli yaşam alanı bırakılmayacak. İki hikayade de ölüm tecavüz kültürünün sonucunda yaşanıyor. Demek oluyor ki, kadının elinde zevk nesnesi kılınmış bedeninden başka bir şey bırakılmamıştır. Tecavüzcü zihniyetin 24 saat yaşamın her anını işgal ettiği bir zamandan bahsediyoruz. Bu zihniyet sahibinin kah sevgili, kah amca, kah baba, kah devlet görevlisi, kah sokakta hiç tanımadığımız bir erkek olması failin kim olduğu dışında hiçbir şeyi değiştirmiyor; hikayenin sonucu hep kadın ,kırım… Genç kadınlar olarak içinde yaşadığımız bu gerçekliğin ne kadar farkındayız diye etraflıca düşünmek zorundayız. Önderliğimiz son olarak biz kadınlara şu mesajı göndermişti; “Sizler kadınlar olarak içinde bulunduğunuz kadın kırımının ne derece farkındasınız? Ben yaşanan kadın katliamlarına sizlerden daha çok tepki gösterdiğim için çözüm arıyorum.” Henüz yaşamı anlama sürecinde erginlenme ve hazırlık aşamasında olan genç kadınların erkek gerçekliğini ve onun binlerce yıla dayanan kurulu rejimini anlaması ve bunun karşısında kendisini savunması için ne yapması gerekiyor? Etrafını saran yanılsamalı sanal alemin büyüsünden çıkarak gerçeklerle yüzleşmesi nasıl sağlanmalı? Hala Rojin’in, Gülistan’ın ve daha nicelerinin katilleri ile hesaplaşılmamışken kendimize özgür yaşıyoruz, bizim böyle bir sorunumuz yok diyebilir miyiz? Kadınlar olarak özgürlüğü kendimize dert edinmişsek ve halkımızın varlık sorununu kendi varlık sorunumuzla bir tutarak yola çıkmışsak öncelikle kazanmamız gereken şey örgütlülüğümüz olmaktadır. Kadının örgütlülüğü ancak onun bilinç kazanması ve kim olduğunu bilmesiyle kazanılabilecek birşeydir. Genç kadınlar olarak bulunduğumuz her ortamı bilinçlenme eylemi ve komününe çevirmemiz, özelde de üniversiteler başta olmak üzere her yerde çok yönlü komünler oluşturarak, örgütlü duruşu kazanmamız gerekiyor. Karşımızda ki gücün 24 saat kadın karşıtı politikalar üreterek bize saldırdığını unutmadan her anımızı örgütlü kılarsak, kendimizi savunmayı başarırız. Çevremizde ki kadınları örgütlemek için esnek ve ihtiyaca dayalı örgütlenme modelleri oluşturarak herkesi komünümüze dahil edebiliriz. Örneğin Jineoloji atolyelerini her üniversite gençliği bulunduğu yerde rahatlıkla örgütleyebilir. Yine kimi sanatsal etkinlikler düzenleyerek ya da ekonomik dayanışma etkinlikleriyle kısa süreli komünler oluşturup, bu komünleri de zamanla kalıcı hale getirilebiliriz. Özelde cins bilincini kazandıran, erkek şiddetini teşhir eden ve buna karşıda kadınları örgütleyip, eyleme sokan örgütlemeleri hızlıca büyütmek öncelikli olmaktadır. Somutta genç kadınların maruz kaldıkları taciz, tecavüzlere karşı sahipsiz kalmaması, bu saldırıların hızlıca teşhir edilmesi ve saldırganların rahat dolaşmasına izin verilmemesi gerekir. Kürdistan’da kadınların savunmasız ve örgütsüz olmadığı, kadın dayanışmasının ve örgütlülüğünün güçlü olduğu bilinirse erkek şiddetinin önüne geçilmiş olunur. Kadınlar olarak Önderliğimizin geliştirmek istediği “Barış ve Demokratik Çözüm Süreci”nin başarıya kavuşması için üzerimize düşen öncülük görevini yerine getirererek komünal örgütlülüğü kazanmamız gerekiyor. Genç kadınların, kadın kırım politikalarının özel savaş politikasına döndürülerek katmerleştirildiği bir coğrafyada yaşadığını bilerek sürece öncülük yapması gerekiyor. Kadın kırımlarına son vermek, yaşanan her kadın katliamına karşı dur diyebilmek ve erkek terörürüyle katledilen kadınların son nefeslerini içimizde hissederek kadın varlığını kazanmamız zamanın bize verdiği en büyük emir olmaktadır.
