HABER MERKEZİ – Egîd Şoreş yazdı…
Tarihsel anlarda, toplumlar uçurumun eşiğinde ya da yeni bir başlangıcın kapısındayken, her zaman belirleyici etkiyi veren gençlik olmuştur. Bu gerçek, özellikle Kürt halkı gibi ezilen halklar için fazlasıyla geçerlidir. Kürt halkının tarihi yalnızca sömürgeci şiddet ve sistematik inkârla değil, aynı zamanda sarsılmaz bir direniş ruhuyla şekillenmiştir. Önder APO, yazılarında sürekli olarak gençliğin bir halkın yaşayan potansiyelini temsil ettiğini vurgular – cesaret, dinamizm, hayal gücü ve değişim arzusu taşıyan unsurdur gençlik. Bilinçli, örgütlü ve mücadeleci bir gençlik olmadan toplumsal dönüşüm mümkün değildir.
Kapitalist modernite yalnızca doğal yaşam temellerini yok etmekle kalmadı, aynı zamanda gençliğin bilincini de sömürgeleştirdi. Batı’nın metropollerinde olduğu kadar küresel Güney’in ezilen toplumlarında da gençlik, tarihsel rolünden sistematik olarak koparıldı: Değişimin taşıyıcısı olmak yerine, tüketime, bireyciliğe ve apolitizme hedef haline getirildi. Önder APO, bu süreci ideolojik keskinlikle analiz eder ve gençliğin kapitalist modernitenin güçsüzlüğünden kurtarılması gerektiğini belirtir. Çünkü Önder APO’nun özlü ifadesiyle: “Gençlik örgütlenmezse, köleliği örgütler.”
Fakat özellikle Kürdistan’da bu yabancılaşmanın tam tersi bir tablo karşımıza çıkıyor: Mazlum Doğan’ın kendini yakmasından Botan nesillerinin devrimci patlamasına, günümüzde Avrupa’da netlik ve sorumlulukla hareket eden YXK aktivistlerine kadar – her yerde Kürt gençliği tarihin pasif bir parçası değil, aktif motoru olduğunu göstermektedir. Gençliğin toplumsal süreçlere katkısı klasik siyasal faaliyetlerin çok ötesine geçmektedir: Gerilla dağlarında olduğu gibi diasporanın şehirlerinde de Kürt gençleri kültürü, eğitimi, kolektif ekonomiyi ve öz savunmayı yeniden inşa ediyor. Devleti yalnızca kontrol, şiddet ve yabancılaşma aracı olarak tanıyan sistem karşısında alternatif toplum inşa ediyorlar.
İsyan etmeyen gençlik zincirler içinde ölür
Diasporada – Almanya, Fransa, İsveç ya da İsviçre gibi ülkelerde – bu, asimilasyona, ırkçılığa ve kapitalist kayıtsızlığa karşı direniş anlamına da geliyor. Gençlik kültürel merkezler kuruyor, komitelerde örgütleniyor, eğitim faaliyetleri yürütüyor ve Kürt dili, sanatı ve kolektivitesine yöneliyor. Atılan her adım, yalnızca Kürt toplumu için değil, daha geniş çerçevede de toplumsal dokunun güçlendirilmesine bir katkıdır.
Önder APO, toplumsal değişimin yalnızca gençliğin aktif katılımıyla mümkün olduğunu sürekli olarak vurgulamaktadır. Gençliğin gücü yalnızca fiziksel enerjisinde değil, radikal sorular sorma, tabuları kırma ve tutkuyla örgütlenme kapasitesinde yatar. Bu nedenle şöyle demiştir: “İsyan etmeyen gençlik zincirler içinde ölür.” Bu isyan kör bir öfke değil; örgütlü, bilinçli ve etik temelli bir mücadeledir – demokratik, kadın özgürlükçü, ekolojik bir toplum uğruna.
Bugün, eski sistemlerin çöktüğü ve küresel krizlerin derinleştiği bir dönemde, gençliğin toplumsal süreçlere kararlı katılımına her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. İster Bakur’da ister Şengal’de, Rojava’da ya da Avrupa şehirlerinde olsun – gençlik tarihin seyircisi değil, yazarı olmalıdır. Bu somut olarak şunu gerektirir: Eğitim, öz örgütlenme, kolektiflik, Jineolojî ve ideolojik netlik, gençliğin eyleminin temeli olmalıdır. Gençlik sembolik protestolarla yetinmemeli – yaşamın her alanında değişim cesaretini göstermelidir.
Çünkü değişmeyen, değiştirilecektir. Örgütlenmeyen, örgütlenecektir. Savaşmayan, yenilecektir. Tarihi yazmayan, tarihten silinecektir. Bu nedenle Kürt gençliğinin görevi, toplumsal dönüşümün taşıyıcısı olduğunu idrak etmektir – yarın değil, şimdi.



