Too Many Requests from Your Network
Please complete verification to access this content.
HABER MERKEZİ- Agrîn Elih Doz’un Kaleminden
“İmralı Adası’nda Önder APO’ya uygulanan mutlak tecrit, yalnızca bir hak ihlali değil; halkların ortak yaşam umuduna, Kürt halkının çözüm iradesine ve Türkiye’nin demokratik geleceğine karşı planlı bir stratejidir. 23 Ekim 2024’te, Önder APO’nun yeğeni ve Urfa Milletvekili Ömer Öcalan’ın gerçekleştirdiği aile görüşmesi sonrası kamuoyuna yansıyan mesaj, bu stratejinin karşısında duran tarihsel bir iradenin tekrar devreye girdiğini gösterdi. “Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek güce sahibim” diyen Önder APO, çözümün adresi olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu mesaj, 27 Şubat 2025’te “Çözüm ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile güçlendi. Silahların susması, siyasetin devreye girmesi ve demokratik müzakere zeminine dönülmesi yönünde yapılan bu çağrıya, 1 Mart 2025’te PKK’nin ilan ettiği ateşkes eşlik etti. Ancak devlet cephesi bu çağrılara diyalogla değil; kayyumlar, bombardımanlar ve inkâr politikalarıyla cevap verdi.
Ne var ki devlet cephesi, bu çağrıya ve 1 Mart ateşkesine verdiği yanıtı; müzakere ve diyalogla değil, baskı ve savaş politikalarını yeniden devreye sokarak gösterdi. Bu yeni süreç, ardı ardına gelen siyasi ve askeri adımlarla hayata geçirildi. 17 Nisan 2025’te Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “YPG sürecini hassasiyetle takip ediyoruz; silah bırakıp milli orduya katılacaklar, Suriye’de federal yapı asla söz konusu olmayacak” şeklindeki açıklaması, çözüm ihtimaline kapı kapatan net bir tutumun ifadesi oldu. Bu açıklamayla, devletin yalnızca Türkiye sınırları içinde değil, bölgesel ölçekte de Kürt halkının statü talebine karşı topyekûn bir inkar stratejisi yürüttüğü bir kez daha açığa çıktı.
19 Nisan’da, bu söylemi takip eden günlerde, Amediye’den Asos Dağları’na kadar uzanan geniş bir hatta savaş uçakları harekete geçirildi. Gerilla alanlarına yönelik hava saldırılarıyla birlikte, “Abdullah Öcalan size sesleniyor: Örgütünüzü fesh edin ve silahlarınızı bırakın” çağrılı bildiriler atıldı. Bu psikolojik harp yöntemi, hem Önder APO’nun iradesini çarpıtma hem de çözüm fikrini içten sabote etme amacı taşıyordu. 20 Nisan’da, bu askeri adımların hemen ardından, devlet yetkilileri tarafından “diplomatik yaz harekâtı” ilan edildi. Bu girişim, askeri başarısızlıkların üzerini örtmek ve Kürt hareketini uluslararası alanda tecrit etmek için başlatılan bir izolasyon kampanyasıydı.
21 Nisan’da ise bu strateji sahada daha da somutlaştı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Başur Kürdistanı’nda stratejik bir konumda bulunan Bradost hattında ateşkes durumundaki gerilla güçlerine karşı kara ve hava saldırılarını başlattı. Rojava’daki sivil altyapılar, enerji hatları ve yaşam alanları da hedef alınmaya devam edildi. Böylece çözüm sürecine dair en küçük bir niyet dahi taşımayan bu yeni dönemin karakteri, net biçimde ortaya kondu: diyalog değil, imha; çözüm değil, çatışmanın derinleştirilmesi.
Bu saldırılar, sadece askeri bir refleks değil, çözüm ihtimalinden duyulan derin korkunun dışavurumudur. Kürt halkının demokratik çözüm talebi bastırılmak istenirken, kayyumlarla seçme hakkı gasp edilmekte, bombalarla irade teslim alınmak istenmektedir. Ne var ki bu yöntemler, savaşla değil, çözümle yüzleşilmesi gereken bir tarihsel dönemece set çekemez. Devletin baskıcı refleksleri, aslında kendi çözümsüzlüğünün itirafıdır. Korkak olanlar; müzakere masasına oturmaktan, Önder APO’nun iradesiyle yüzleşmekten kaçanlardır. Çözümden korkanlar, halkların ortak yaşamını tehdit olarak görenlerdir. Oysa çözüm; silahla değil, diyalogla; inkârla değil, tanımayla mümkündür. Halkı düşman gören anlayış, hiçbir zaman meşru bir gelecek kuramaz. Kürt halkı, bu topraklarda özgür ve eşit yaşamakta ısrarlıdır. Bu ısrar, artık sadece Kürtlerin değil, tüm demokrasi güçlerinin ortak mücadelesidir. Önder APO’nun sunduğu paradigma, savaşın karşısına halkların kardeşliğini ve demokratik birliği koymaktadır.
Bugün Kürt halkı, Türkiye halkları, kadınlar ve gençler çözüm istiyor.
Yıllardır onurlu bir yaşam mücadelesi yürüten kesimlerin ortak talebi nettir: demokratik siyaset, eşit yaşam ve özgür bir gelecek. Bu taleplerin hayata geçebilmesi için çözümün yolu da, adresi de bellidir: Önder APO’dur.
Gençliğin, kadınların, halkların özgürlük mücadelesinde Önder APO yalnız değildir. Her baskı, her saldırı, her inkâr girişimi bu bağlılığı daha da güçlendiriyor. Kürt gençliği, bu sürecin hem öncüsü hem teminatıdır. Çözüm için elini uzatan; savaş dayatıldığında mevziyi terk etmeyen bir kuşak yetişmiştir.
Bu temelde;
Tecrit kaldırılmalı,
Önder APO halkıyla doğrudan temas kurulmalı,
Barış ve Demokratik sürecinin somut adımları hemen atılmalıdır.
Tecride, Savaşa ve İnkâra Karşı Haykırışımızdır:
Ne savaşla teslim alınır bu halk,
Ne de çözüm iradesi inkârla bastırılır.
Çözümün adı da, yolun anahtarı da: Önder APO’dur.”