Too Many Requests from Your Network
Please complete verification to access this content.
HABER MERKEZİ – 27 Nisan 2009 yılında Bostancı’da polisle girdiği çatışma sonucu yaşamını yitiren Devrimci Karargah Komutanlarından Orhan Yılmazkaya’nın ölüm yıldönümü vesilesiyle, Munzur Serhed’in kaleminden.
İstanbul’un sessiz sokaklarından birinde, Bostancı’da, 27 Nisan 2009 tarihinde tarihin akışı değişti.
Bir evde, yüzlerce polis, helikopter, zırhlı birlikler…
Ve içeride tek başına bir adam: Orhan Yılmazkaya.
Bu yalnızlık, bir teslimiyetin değil, sonsuz bir isyanın yalnızlığıydı.
Bu direniş, halkların mücadele tarihine, sınırsız cesaretin ve amansız kararlılığın bir destanı olarak yazıldı.
Bu yalnızlık, binlerce kişiye umut ve yol açtı.
Devrimciliğin Gerçek Anlamı
Orhan Yılmazkaya, bugünün düzen içi solculuğundan, liberal oportünist siyasetinden fersah fersah uzak bir devrimciydi.
O, devrimcilik adına masa başı iktidar oyunlarını değil, bedel ödemeyi seçti.
Çünkü onun için devrim, sadece bir fikir değil; alınterinin, yoksulluğun ve fedakarlığın kanla yoğrulmuş gerçekliğiydi.
Yılmazkaya’nın devrimciliği, yüzyıllardır suskun bırakılanların, ezilenlerin kolektif isyan sesi oldu.
Onun direnişi, Bedreddinlerden Mazlumlara, Mahirlerden İbrahimlere kadar süren bir zincirin halkasıydı.
Bedeninden Ayrı Bir Direniş
Devlet onun bedenini yalnız bırakmak istedi. Cenazesi sahiplenilmedi; isimsiz bir mezara konuldu.
Ama Yılmazkaya’nın gerçek mezarı İstanbul sokaklarında, Kürdistan dağlarında, direnen halkların kalbindeydi.
Onu yok etmek istediler, ama o her yere kök saldı.
Sesi, Taksim’de, Gezi Parkı’nda, Kobanê’de, Rojava devriminde yankılandı.
Birleşik Devrim Ruhunun Mimarı
Orhan Yılmazkaya’nın kavgası, sadece Türkiye’nin değil, Kürdistan’ın, Ortadoğu’nun, tüm halkların kavgasıydı.
Türk ve Kürt halklarının birleşik mücadelesine adanmış bir devrimciydi.
Fedai kuşağının örnek bir savaşçısıydı.
Onun için bireysel kurtuluş yoktu; kolektif özgürlükten başka bir kurtuluş yolu yoktu.
Bostancı’da Açılan Yol
Orhan Yılmazkaya, liberal reformizmle kirletilmiş sahte solculuğa karşı yumruğunu sıktı.
Statükoyu dağıtan, devrimin gerçek yüzünü gösteren bir çağrının taşıyıcısıydı.
“Biz düşeceğiz ama kavga sürecek…” derken, yalnızca o anı değil, geleceği de inşa ediyordu.
Bugün, birleşik devrim mücadelesi onun açtığı yoldan ilerliyor.
Şehirlerde milisler, dağlarda gerillalar, meydanlarda direnişçiler onun mirasını büyütüyor.
Sonsuz Bir Anı ve Direniş
Orhan Yılmazkaya bugün bir mezarın değil, bir bilincin, bir kolektif hafızanın adıdır.
Her teslim olmayan militanın, her başkaldıran işçinin, her özgürlük savaşçısının yüreğinde yaşamaktadır.
Bostancı direnişi, devrimci onurun, adanmış mücadelenin ve ezilenlerin zafer umudunun simgesidir.
Orhan Yılmazkaya’nın hatırası; yolları açanların, engelleri aşanların, özgürlüğü uğruna düşenlerin mirasıdır.
Ve bugün, onu anmak, yalnızca geçmişe bir saygı değil, geleceği örgütlemektir.