HABER MERKEZİ – Aryen Ronî’nin Kaleminden;
Bir Efsunun İzdüşümünde 21.YY Kadın Devrimi
Tarihte kimi eşikler, kendi anlam-varlık dünyasını aşan, tekil bir izdüşümü aşıp çoğula doğru yol alan ve bir çağın karakterine damgasını vuran değişim ve dönüşüm anları vardır. Bu eşikler, toplumun hafızasında ve yol yürüyüşünde karşılığını bulunca, o oluşum anından kat be kat büyük, geleceği ören, besleyen ve büyüten bir varoluşa ilerler. Aslında o var oluşun kudretini aldığı, o oluş anının beslendiği binlerce yıllık bir gelenek, bir kök kültür ve öz vardır. Jin–Jiyan-Azadi böyle bir anlam derinliğini ve anlam oluşturan, toplumsallaştıran ve büyüten bir felsefe olma özelliğini çoktan kazanmış durumdadır. Bir sloganın çok ötesinde; Mezopotamya’nın on binlerce yıllık kadim tarihinden ve ana soylu kadın kültüründen beslenen, bu kültürün can suyunda yeşeren, fidelerini dünyanın dört bir yanında büyüten bir karakter kazanmıştır. 2000’lerde kadın eylemlerinin ve kadın özgün örgütlenmelerinin büyük bir aşkla ve emekle ilmek ilmek örüldüğü yıllarda ve zorlu yollarda, canını kimliğine ve toplumsallığına siper etmiş kadınların zihninde, ruhunda ve dilinde bir slogan olarak şekillenen Jin–Jiyan-Azadi; kısa sürede 21. Yy kadın özgürlük mücadelelerine ve direnişlerine yol gösteren bir felsefe halini aldı ve döneme karakter kazandırdı. Fakat özünde on binlerce yıllık bir kültürün ve yaşam biçiminin dile gelişiydi asıl olan. Jin ve Jiyan, Kadın ve Yaşam Aryenik dillerin pek çoğunda aynı veya yakın anlamlarda kullanılan on binlerce yıllık bir hafızadır. İsim oluşturmak, kavramlaştırmak bir toplumun anlam dünyasına işaret eder. O dilin anlam dünyası, toplumun yaşam biçimine, toplumsal ilişkilerine, kültürüne özcesi mekanına ve zamanına göre şekil alır. Jiyan Jin’ın ellerinde, emeğinde, üretiminde, toplum kuruculuğunda şekillenendir. Yaşam kadın etrafında örülmüştür, bu sebeple toplumsal doğanın güçlü ve köklü yaşandığı tüm toplumlarda Jin-Jiyan, Zen-Zendegi(Farsça), Afret-Afirandin (Soranca), Jen-Jena (Hewrami) bir hakikate işaret eder. Yaşamı kuran kadındır, toplumsallığı kuran, büyüten ve besleyen kadındır. Bu sebeple onbinlerce yıl önce kadın ve yaşam aynı anlamlarda, aynı kavramsallaştırmalarla ifade edilmiştir. Jin ve Jiyan’ın yanı başında Azadi kelimesi de kökünü aynı anlamdan alır. Kürtçe ’de A-ZaDi kelimesi etimolojik olarak araştırıldığında; A ku zayînê dibîne (Doğumu-doğuşu gören) anlamında kullanılmıştır. Doğuşu gören, doğuran, oluşturan kadındır. Anaya dönüş ve Özgürlük aynı anlamlarda kullanılmıştır. Ana soylu toplumsallıkta yaşam kadın varlığı ve kimliği ile anlam kazanırken, erkek egemenliğinin gelişim süreçleriyle beraber gelişen iktidar ve köleleştirmeye karşı özgürlük arayışı yine ana soylu zihniyette aranmıştır. Benzer bir vurguya, Sümer dilinde Amargi kelimesinde de rastlamaktayız. Amargi hem anaya dönüş hem de özgürlük anlamına gelir.
Devletli uygarlığın ilk gelişim yıllarında, toplumsal doğanın hafızası ve kudretiyle donanmış toplumlar, kölelikten ve baskıdan kurtuluşu anaya dönüşte görmektedir. Dolayısıyla Önder Apo’nun ‘’Jin–Jiyan-Azadi’’yi sihirli bir formül olarak tanımlaması, böylesi büyük bir anlam gücüne sahip olmasından gelir. Önder Apo bu geleneğin doğuşu, büyüyüşü ve erkek egemenliği eliyle bastırılmasından on binlerce yıl sonra; Jin ve Jiyan’ı tekrardan yorumlar. Ana tanrıça güzelliğindeki yaşamı Jin ve Jiyan, bugün erkek egemenlikli sistemin yoğun yönelimleri ve zihniyet operasyonları sonucunda ortaya çıkan kadın gerçeğini ise ‘’Mirin’’ olarak tanımlar. Jiyan’dan Mirin’e akan on binlerce yılda kadın tarihinin yazılmamış, baskılanmış, ötekileşmiş yüzünde, kayıp olan hazinenin peşine düşer ve kaybedilen yerden, Mezopotamya’dan bir kere daha tarihin kadın yüzünü aydınlatır. Söz bir kere tekilden evrensele yol aldı mı, söyleyenin dilinden eyleme dönüştü mü artık hafızalarda karşılık bulduğu, toplumsal hakikatlere karşılık geldiği, geleceği kuran ve inşa eden kudreti sergileyebildiği kadar vardır. Jin–Jiyan-Azadi on binlerce yılın gücünü barındıran, fakat aynı zamanda 21.yy kadın mücadelelerine de yol gösteren, felsefe ve anlam oluşturan bir varlık alanı yaratmış durumdadır. Biz bu hakikati Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye de büyüyen kadın eylemliliklerinde gördük.
Yaşamın her alanını bileşik ve bütüncül bir devrim alanına dönüştürmek ve mücadele dinamiklerini en tekilden evrensele büyütmek, kadın devriminin temel amacı olmalıdır.
Rojhilat Kürdistanı ve İran’da Jina Amini’nin katledilmesinin ardından tüm toplum kesimlerini yek ruh yek vücut kılan kadın serhildanlarında deneyimledik, Afganistan’da Taliban vahşetine karşı direnen kadınların dillerinden duyduk, Hindistanlı kadınlardan dinledik, Avrupa’dan Latin Amerikaya nasıl bir sinerji ve ‘jinerji’ yaratabildiğini artık biliyoruz. Mezopotamya’nın bağrından doğan, binyıllardır erkek egemenliğine karşı direnen kadın özgürlük mücadeleleriyle demlenen, Önder Apo’nun felsefesi ve paradigmasıyla tekrar yaşam bulan ve güçlenen ve bugün dünyanın dört bir yanını, tüm renkleri ve farklılıklarıyla aynı payda da buluşturma gücüne ulaşmış bir deneyimin sahibi olduk.
Bu gücü örgütlemek çağın en önemli görevlerinden biri olmaktadır. 21 yy. genel anlamda kadın özgürlük ve devrim yüzyılı olarak değerlendirilir. Nasıl ki 19. Yy. sınıf temelli mücadelelerin, 20. Yy. ulusal kurtuluş temelli mücadelelerin yüzyılı olduysa 21. Yy. da kadın mücadelelerinin ve devriminin yüzyılı olacaktır belirlemesi, çağa ışık tutan bir belirlemedir. Çağa ışık tutmakla kalmayıp adım adım gerçekleşen bir hakikattir. Binlerce yıllık erkek egemenliğinin edimleri altında, kadın kırımının yaşandığı bu yüzyılda Önder Apo; “Sistem reformla düzelme şansını çoktan yitirmiştir. Gerekli olan tüm toplumsal alanlarda yürütülecek bir ‘kadın devrimi’dir” demektedir. Yaşamın her alanını bileşik ve bütüncül bir devrim alanına dönüştürmek ve mücadele dinamiklerini en tekilden evrensele büyütmek, kadın devriminin temel amacı olmalıdır. Kadın devrimi karakteri ve kadın devrimine öncülük yapacak kadın mücadeleleri kadar, bu devrimin bilimsel dayanakları da doğru belirlenmelidir. Geçen yüzyılların devrimlerinin başarıya ulaşamaması yada başarıya ulaştıklarını düşündüklerinde yenilgiye uğramasında dayandıkları sosyal bilimin etkisi belirleyiciydi. Toplum tahlilini pozitivist bilime, doğa yaklaşımını mekanik paradigmaya dayandıran 19. ve 20.yy devrimlerinin eleştirisi, 21.yy kadın devrimi açısından sonuç çıkarılması gereken tecrübelerdir. Sosyal bilimlerin yeniden ele alınması, çağımızın paradigmasal krizi içerisinde en kök hücreden başlayarak kadın özgürlük dinamizmiyle geliştirilecek sosyal bilim anlayışı, 21. yy devrimlerinin de esas dayanağı olacaktır.
Jineoloji bu anlamda 21. yy kadın devriminin dayandığı bilimdir. Tarihsel sosyoloji ile evrenin, dünyanın, doğanın, kadının ve erkeğin yeniden yorumlanması, tüm yaşam alanlarının yeniden ele alınması ve örülmesi, kadının kayıp tarihini, Önder Apo’nun dediği gibi yazılmamış kölelik tarihini ve yazılmayı bekleyen özgürlük tarihini yazmak, bugün kangren olmuş toplumsal sorunlara çözüm önerileri üretmek, cinsiyetçilikle tüm alanlarda köklü mücadeleler yürütmek Jineoloji’nin kadın devrimi açısından nasıl bir dayanak oluşturacağını belirlemektedir. Jin–Jiyan-Azadi felsefesi bu kurucu ve örgütleyici ruhu, tarihselliği ve toplumsallığı barındırmaktadır. Mekanlar ve zamanlar arası mesafeyi kısaltma gücü olan bir anlam deryasıdır. 21. Yy kadın devriminin ruhu, sihirli formülü, efsunu ‘’Jin–Jiyan-Azadi’’ dir.



