HABER MERKEZİ – Ronî Med yazdı…
Gençliğin tarihsel ve ontolojik rolü, yalnızca toplumsal bir hareketlilik üzerinden ele alınamaz. Gençlik hem tarihsel sürecin belirleyicisi hem de toplumların en radikal dönüşüm alanıdır. Aristoteles’in insan doğasına ilişkin tartışmalarında belirttiği gibi, varlık, belirli bir potansiyel içinde şekillenir ve bu potansiyel yalnızca maddi dönüşümlerle değil, aynı zamanda bilinç ve irade ile gerçekleştirilebilir. Gençlik, bu bağlamda potansiyel taşıyıcısıdır: varoluş yalnızca kendiliğinden gerçekleşen bir süreç değil, bilinçli ve iradi bir dönüşüm hamlesidir. Kapitalizmin sunduğu bireysel tüketim, sosyal hiyerarşi ve rekabet eksenli hayat modeli, bu potansiyelin köreltilmesine neden olurken, sosyalist ve devrimci gençlik hareketleri, bu potansiyelin açığa çıkması için kolektif bir örgütlenme sürecini zorunlu kılar.
Devrim bireyin kendi varoluşunu yeniden inşa etmesidir
Marx’ın tarihsel materyalizm teorisine göre, toplumsal dönüşüm yalnızca üretim biçimlerindeki değişimle açıklanamaz; aynı zamanda ideolojik dönüşümler, kültürel pratikler ve bireylerin kolektif iradesi de bu sürecin belirleyici unsurlarıdır. Gençliğin tarihsel rolünü anlamak için gençliği yalnızca üretim ilişkileri içinde tanımlamak yeterli değildir. Gençlik, aynı zamanda ideolojik hegemonya savaşına karşı bir kırılma noktası yaratır. Gramsci’nin hegemonya teorisi, kapitalist sistemde egemen sınıfın yalnızca ekonomik yapılarla değil, kültürel ve ideolojik mekanizmalarla da iktidarını sürdürdüğünü gösterir. Gençlik, bu hegemonik yapıya karşı direnen, onun sunduğu değerleri sorgulayan ve alternatif yaşam biçimleri geliştiren en kritik özne olarak ortaya çıkar. Sosyalist gençliğin görevi, yalnızca ekonomik bir mücadele yürütmekle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda kültürel hegemonya savaşına da aktif olarak katılmaktır. Foucault’nun iktidar teorisi, gençliğin toplumsal mücadeledeki rolünü anlamak açısından önemli ipuçları sunar. Foucault, iktidarın yalnızca merkezî ve görünür baskı mekanizmaları üzerinden değil, aynı zamanda mikro düzeyde bireylerin gündelik pratiklerini yönlendiren normlar üzerinden işlediğini gösterir. Kapitalist sistem, gençliği üretim süreçleri içinde konumlandırmakla kalmaz, onun düşünme biçimini, duygusal tepkilerini ve arzularını da kontrol altına almaya çalışır. Bu noktada gençliğin direnişi, ekonomik taleplerle değil, kültürel ve etik başkaldırı biçimleriyle de şekillenmelidir.
Kürt gençliğinin mücadelesi, alternatif bir dünya yaratmak sürecine eklemlenmektir
APOCU gençlik, ideolojik söylemleri aşarak, bu söylemin nasıl yaşamsallaştıracağı üzerine de düşünmelidir. Yani devrim, bir protest bir eylemle sınırlı değil, bireyin kendi varoluşunu yeniden ve sürekli inşa etmesidir.
Bu bağlamda Sartre’ın varoluşçuluğu, gençliğin özgürleşme mücadelesinde kritik bir perspektif sunar. Sartre’a göre, insan, kendi varlığını her an yeniden yaratır ve seçimleriyle kendisini tanımlar. Gençlik, kapitalist sisteme karşı çıkmakla yetinmemeli, bununla beraber kendi yaşam tarzını ve değer sistemini de yeniden oluşturmalıdır. Özgürlük, dışsal bir ödül ya da garanti altına alınmış bir hak değil, sürekli olarak eylem içinde kazanılan bir olgudur. APOCU gençlik, demokratik yaşamı geliştirme misyonunu taşımaktadır. Rojava’da gerçekleşen Demokratik Modernite devrimi bu noktada yol gösterici somut bir örnektir.
Frantz Fanon’un sömürgecilik üzerine yaptığı analizler, Kürt halkının özgürlük mücadelesini anlamak açısından kritik bir çerçeve sunar. Fanon’a göre, sömürülen halklar yalnızca sistemin dışladığı özneler değildir; bununla beraber kendi özgürlükleri uğruna verdikleri mücadele içinde yeni bir insan modeli yaratırlar.
APOCU gençlik, demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü paradigma temelinde sistemin dayattığı hiyerarşik yapıları reddetmektedir. Kapitalizmin sunduğu bireysel rekabet modeli, toplumları yalnızlaştırırken, APOCU gençlik, komünal örgütlenme mekanizmaları temelinde toplumsal bağları yeniden kurmayı hedeflemektedir. Bu nedenle Kürt gençliğinin mücadelesi, alternatif bir dünya yaratmak sürecine eklemlenmektir. Bu alternatif dünya arayışı, kültürel ve ideolojik alanlarda da kendini göstermelidir. Kapitalizmin ve modern ulus-devlet sistemlerinin sunduğu kimlik algısını aşarak, bireyin toplumsal bilinç temelinde yeniden konumlanması, APOCU gençliğinin öncelikli hedeflerinden biri olmalıdır.
Dijital medya hem bir mücadele alanı hem de bir ideolojik tuzaktır
Baudrillard’ın simülasyon teorisi, dijital dünyadaki mücadeleyi anlamak açısından güçlü bir kavram sunar. Kapitalist sistem, sadece fiziksel mekanları denetim altına almakla kalmaz, ideolojik alanları da simülasyonlar aracılığıyla şekillendirir. Baudrillard’a göre modern toplumlarda gerçeklik artık doğrudan deneyimlenen bir olgu değil, medya ve teknolojik araçlar tarafından yeniden üretilen bir simülasyon hâline gelmiştir. Bu bağlamda, gençliğin dijital mücadeledeki rolü, kapitalist medya sisteminin sunduğu simülasyonları parçalayarak hakikati yeniden üretmektir. Dijital medya hem bir mücadele alanı hem de bir ideolojik tuzaktır. Sosyal medya aktivizmi, bir örgütlenme biçimi olarak değerlendirilebilirken, aynı zamanda gerçek eylemi simülasyona dönüştürerek mücadeleyi etkisizleştirme tehlikesi taşır. APOCU gençlik, kapitalist sistemin bu dijital hegemonya araçlarına karşı bağımsız medya organları ve kolektif bilincin yaygınlaştırılması temelinde alternatif bir direnç hattı kurmalıdır. Dijital alanı yalnızca bir tüketim aracı olmaktan çıkarıp toplumsal dönüşümün aktif bir unsuru hâline getirmek, bu mücadelenin en kritik boyutlarından biri olacaktır. Alternatif kültürel üretim mekanizmaları yaratmak, hem bireyin kendi özgürleşme sürecini hızlandıracak hem de kolektif bilinç temelinde yeni bir yaşam modelinin inşasına zemin hazırlayacaktır. Böylece APOCU gençliğin mücadele sahası ideolojik ve kültürel dönüşüm süreçleriyle de bütünleşecektir.
Özgürlük, ancak onu isteyenler ve yaratmaya cesaret edenler tarafından inşa edilir
Bütün bu felsefi ve sosyolojik çerçeveler birleştiğinde, gençliğin rolü, yeni bir toplumsal yapının kurucu unsuru olmak olarak ortaya çıkar. Umutsuzluk çağında gençlik, insanlığın kolektif özgürlük mücadelesini yönlendiren bir güç konumundadır. Gelecek, sistemin sunduğu sınırlar içinde şekillenmek zorunda değildir. Gençlik, bu sınırları aşarak, özgürlüğü ve eşitliği esas alan yeni bir dünya kurma sorumluluğunu taşımalıdır. Yeni bir dünya, direniş ile beraber, yaratıcı alternatiflerle mümkündür. İnsanlığın tarihsel dönüşümü, eski yapıların çözülmesiyle beraber, yeni yaşam biçimlerinin kurulmasıyla gerçekleşir. Gençlik, bu dönüşümün öncüsü olmaktan kaçınmamalı, kendi tarihsel rolünü üstlenerek dünyayı değiştiren gücünü ortaya koymalıdır. Özgürlük, ancak onu isteyenler ve yaratmaya cesaret edenler tarafından inşa edilir.