Ciddi toplumsal ve tarihsel olaylar, ortaya çıktığı koşullardaki önderlerin eylemleri ve fikirleriyle kendilerini ifade ederler. Önemli olaylara önderlik edenler, sağlam karakterli ve amaçlarına bağlı değillerse, ne amaçlarına ulaşabilirler ne de zaman üzerinde iz bırakabilirler. Herkesin çok iyi bildiği Hıristiyanlık ve İslamiyetin tarihine bakarsak, bu çok iyi anlaşılır.
HABER MERKEZİ – Hz. İsa çok genç yaşta yoksulluk ve imkansızlıklar içerisinde düşüncelerini yaymaya çalışırken, yanında ona inanmış az sayıda insan vardır. Kudüs’te çarmıha gerildiğinde henüz 33 yaşındadır. Sevenleri bile onu seyretmek dışında bir şey yapamamışlardır. Ancak onun vakurlu, ölüm pahasına söylediklerinin arkasında durması, yeryüzünün en büyük dini inancının yayılmasına yol açtı. Ama İsa’yı İsa yapan, Hıristiyanlığı kuran ve yayanlar; İsa’nın sadık izleyicileri olan havarileridir. Havariler bitmez-tükenmez bir sabır, enerji ve inançla İsa’nın düşüncelerini yaydılar. İsa’nın İsa olmasını sağladılar. Aynı şey İslamiyet için de geçerlidir. Hz. Muhammed’e inanan eshabeleri Ali gibi militanlar olmasaydı, İslamiyet bu kadar yayılıp gelişemezdi.
Bunları, Kürdistan devriminin gelişiminde ve tarihinde rol alanları biraz daha iyi anlamak için vurguladık. Bilindiği gibi Kürdistan dörde bölünmüş, paylaşılmış ve tarihin dışına atılmıştı. Her sömürgeci devlet, toprakları ve halkı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Kuzey Kürdistan’da katı, eksiksiz bir inkar ve asimilasyon egemenliği hüküm sürüyordu. Bu koşullara itiraz etmek, özgürlüğü ve kurtuluşu hedeflemek, doğal ki büyük insanları, onları yönlendirecek yüksek düşünceleri ve büyük bir tutkuyu gerektiriyordu.
1970’lerde genç yaşta Kürdistan adına ortada birşey yokken Önder Apo’nun bu tarihsel gidişata ‘dur’ diyecek büyük bir beyin, yürek ve düşünce gücü göstermesi tarihsel önemdeydi. O günün koşullarında hareket henüz çok genç ve etkisi çok sınırlıyken, bu çok fark edilmiyordu. Ancak büyük beyin ve yürek gücüne, sağlam bir insan duruşuna sahip olanlar bu başlangıç yıllarını göğüsleyebilirlerdi. İşte bunlardan biri de büyük devrimci Haki Karer’dir. Çok az sayıda arkadaşıyla beraber İsa’nın havarileri gibi bu önderliğin etrafında kenetlenmiş, düşünceleri, ruhları ve yürekleriyle inanmış ve bir olmuşlardır.
Kürdistan toplumu ve üniversitede okuyan geniş gençlik kesimleri henüz Kürdistan’a sahip çıkma bilincinde ve gücünde değilken, Haki Karer gibi Karadenizli bir gencin Ankara’da üniversite yıllarında devrimci gençlik içerisinde Önder Apo ile tanışması ve PKK’nin temel öncüleri içerisinde yer alması, aslında Anadolu ve Mezopotamya’nın, emeğin, özgürlüğün arayışı ve buluşmasıydı. Bu buluşma, günümüz Ortadoğu’daki tüm Kürdistan’ı ve Türkiye’yi büyük oranda etkiledi. Sistemsel bir değişim, yol ayrımına getirdi.
1976’da Apocu grubun, devrimci faaliyetleri Kürdistan’a taşırma kararıyla birlikte dönenlerin içinde Haki Karer, yine en öndedir. Antep ve çevresinde Apocular grubunun düşüncelerini yayan ve örgütlenme tohumunu ilk ekenlerdendir. O topraklarda, o tohumların yeşerme şansı olabileceği hissedilir hissedilmez de Haki Karer hedeflenerek, onun şahsında bu grubun, örgütlenmenin dağıtılması hedeflenmiştir.
1976 sohbaharında Ankara’ya gittiğimde arkadaşlarla tanıştım. Grubu tanımaya ve anlamaya çalışıyordum. İlişkileri, arkadaşlıkları, bağlılıkları çok belirleyici ve etkileyiciydi. Önder Apo’nun grubun içindeki Önderlik pozisyonu oldukça sürükleyici ve şekillendiriciydi. Bu grubun en iyi temsilcilerinden biri de Haki Karer’di. Haki Karer, adeta bu grubun tüm özelliklerini, ruhunu, özümsemiş ve temsil ediyordu.
Ankara Anıttepe’de arkadaşlar, bir öğrenci evinde kalıyorlardı. Yoğun tartışmaların olduğu bir dönemdi ve ev çok hareketliydi. Genelde Önder Apo merkezli tartışmalar sürüyordu. O dönem daha çok “Kürdistan sömürge midir, değil midir, Kürtler ayrı örgütlenmeli midir, örgütlenmemeli midir” tartışmaları yaygındı. Haki arkadaş sessiz, sakin, mütevazı, çalışkan biriydi. Bu kadar insanın gelip gittiği, tartıştığı eve çekidüzen vermek, ortamı sürekli hazır tutmak için çalışan, adeta sihirli gücü olan biriydi. Bağlılığı ve çalışkanlığı ve örgütleyiciliği, olduğu her yerde işleri çekip çevirmesi, ama görünmez bir el tarafından yapılıyormuş gibi görünmesi çok dikkat çekiciydi. Haki’nin zamanına ve yaşına göre ne kadar derin, mütevazı ve bir derviş bağlılığıyla yaşadığı anlaşılıyor. Katılımı sıradan değil; bilerek, isteyerek, öğrenerek tüm benliği ve ruhuyla tam kapasiteli bir katılımdı. Apocuların “olmazı ve engelleri tanımaz” militanlığının derin temsilcisiydi.
Antep’teki çalışmalarda imkansızlık ve yoksulluklar içindeydiler. “Koşullar uygun değil” demedi. Hiçbir gerekçeye takılmadan, sadece yaratma ve yapma üzerine çalışan biriydi. Günlük yaşamı için gerektiğinde gidip hamallık yaparak, çalışmaları geliştirmeye çalışan bir militandı. Bulunduğu yerde ciddiyet, samimiyet, güven aşılayan bir kişiliği vardı. Haki ile tanışanlar, onunla yaşayanlar, O’nu kafalarından kolay silemezlerdi. Apocu hareketin deyim yerindeyse tam bir havarisiydi.
Ankara dönüşü, Antep’te bir gün evlerinde misafir kaldım. Basit bir ev kiralamışlardı. Yerde birkaç şilte, çok basit bir küçük elektrik ocağı dışında pek bir şey bulunmuyordu. Bu yoksul şartlarda kaldıkları evler barınma, eğitim, tartışma amaçlı kullanılıyordu. Deyim yerindeyse karargahlarıydı. Normal şartlarda düşünüldüğünde, Karadeniz’den Ankara’ya okumaya gelmiş. Bireysel anlamda hayatını kurtarma ve rahat yaşama imkanı olan genç bir insanın, tanımadığı bir bölgeye gelip zor şartlarda yaşaması ve çalışması pek anlaşılmaz. Üstelik bu çalışma alanları bilinmezlikler ve tehlikeler de barındırıyor. Devletin hedefi olunacağı açıktı. Haki, bütün bu riskleri ve tehlikeleri göze alarak oldukça kararlı ve net bir tercihin sahibiydi.
Haki’nin bu kararlı ve cesur duruşu, sabırlı, bilinç ve akla dayalı başarılı örgütlenme çabası O’nu hedef yapmaya yetmişti. Fikirler derine kök salmadan, sağlam örgütsel temellere oturmadan, filiz halindeyken biçilmeliydi. Türk egemenlerinin bu kıyıcı ve biçici derin gelenekleri ve egemenlik anlayışları vardı. Haki’yi alçakça bir komployla hedefleyerek Apocu hareketi durdurmaya, cesaretini kırmaya ve Kürdistan’daki çalışmasını engellemeye çalıştılar. Verilen mesaj çok derindi.
Haki’nin şehadeti hepimizi derinden sarsmıştı. Beklenmiyordu. Ortada silahlı bir çatışma yoktu. Bu ağır darbeye karşılık Önder Apo’nun öncülüğünde hareketi daha ciddi bir biçimde örgütlemek, bir üst aşamaya sıçratmak amacıyla PKK’nin Kuruluş Manifestosu hazırlandı.
18 Mayıs Türkiye devrim tarihinde de önemli bir yere sahip. İbrahim Kaypakkaya Diyarbakır zindanında ağır işkencelerle katledildi. Türkiye devrim hareketi Mahirler, Denizler ve Kaypakkaya’nın şahsında öndersiz bırakılmaya çalışıldı. 18 Mayıs 82’de Dörtler Diyarbakır zindanında bedenini ateşe verdiler. Görüldüğü gibi büyük tarihsel ve toplumsal olaylar, onunla bütünleşen, çığır açan ve kendini feda eden önderleri olmazsa başarı şansı olmuyor. Bugün Kürdistan’da büyük bir gerilla ve halk direnişi varsa, tüm Türkiye için demokrasi ve barış kavgası yürütülüyorsa, bunun mayasında Önder Apo gibi birisinin önderliği ve Haki Karer gibilerinin militanlığı vardır.