HABER MERKEZİ
AKP-MHP faşizmi Rojava’ya yönelik soykırım seferini 9 Ekim tarihinde başlattılar. Seçilen tarih bile sömürgeci TC devlet hafızasının Kürt düşmanlığını gösteriyordu. Kürt Halk Önderine yönelik uluslararası komplonun başladığı ve Suriye’yi terk ettiği günün yıldönümünde faşist sürülerini ve katil çetelerini insanlığın umudu olan Rojava Devriminin üzerine sürüyordu. Kana susamış faşizm iktidarını sürdürmek için yine Kürt kanına ihtiyaç duyuyordu. Fakat bu kutsal topraklarda sadece kahraman direnişçilerin kanı dökülmeyecekti. Daha işgal saldırıların ilk anından itibaren faşist sürülere Rojava’da atacakları tek bir adımın bile cezasız kalmayacağı gösterildi.
AKP-MHP faşizmi çöküyor. İçerde ve dışarda bu kaçınılmaz sonu durduracak bir çare bulamadı. Bu nedenle yapabileceği tek şeye yöneldi; Kürt soykırımını tamamlamak. Ağustos ayından itibaren bu planı devreye koymuştu. Bu açıdan Ağustos ayının ortasında geliştirdiği kayyum saldırıları bu konseptin görünür ilk adımı olsa da aslında direnişle kırılan Önderliğe yönelik tecridi tekrardan derinleştirmesi başlangıcıydı. Kuzey Kürdistan’da büyük fırtına kopararak geliştirdiği içi boş operasyonlar ve gerilla direnişine çarpan Güney’e yönelik işgal hamlelerini bu temelde pratikleştirdi. Fakat tüm yaygaralarına karşın elinde bir şey yoktu. Bu sanal zaferler ona istediği alanı açamazdı, açmadı da. Eylül ayının ortalarından itibaren Erdoğan-Bahçeli faşizmi Rojava’ya saldırmanın imkanlarını araştırmaya başladı. ABD ile yapılan antlaşmanın anlamı olmadığını ilan ederek aslında kendine zemin bulmaya çalıştı.
AKP-MHP faşizmi Rojava’nın işgali ve burada yapacağı soykırımı nihai çözüm olarak ele alıyor. Bu zemin üzerinden bir türlü hayata geçirmediği hegemonyasını kurmayı umuyor. Nitekim savaş tamtamları iç politikaya şekil verilmeye başlandı. Bu savaşla Kürt düşmanlığı üzerinden tırmandırdığı milliyetçilik üzerinden hem ona olan itirazları susturmak hem de gittikçe kaybolan kitle desteğini kazanmak istemektedir. Sözde kendine muhalefet diyen partilere bakıldığında ilk başlarda istediği atmosferi yarattığı söylenebilir. CHP başta olmak üzere tüm düzen partileri savaşı desteklediklerini ve itirazlarını ertelediklerini açıkladılar. Tek gerçek muhalefetin HDP ve sosyalist partiler olduğu bir kez daha açığa çıktı. Kürt halkına yönelik soykırım saldırısı düzen partilerin gerçek soykırımcı yüzünü deşifre etti. Fakat savaşın gidişatının bu durumu değiştireceğini de bilmek gerekir. Kötü haberlerle beraber homojen görünen TC tekrardan karışabilir. Bu durum bize Faşizmin Kürt soykırımı dışında bir çıkışı olmadığını gösterdi. Bunu yapamayacağı ise nettir.
Bu savaşta AKP-MHP faşizmi DAEŞ artığı cihadist çeteleri önüne katıp ilerlemeye çalışıyor. Bu gruplara insan aklıyla alay eden bir de isim uydurmuşlar: “Suriye Milli Ordusu”. Bu ordunun Suriye ile alakası olmadığı gibi ne millidir, ne de ordu. Para için yapmayacağı şey olmayan bu çetelerin Rojava Devrimcilerinin önünde irade göstermeleri mümkün değildir. Kaldı ki TC ordusu zaten bu insan müsveddelerini “mayın tarlasına sürülen eşek” gibi kullanmaktadır. Havadan yapılan bombardımanlar olmaksızın bu güçlerin kutsal Rojava toprağında adım atamayacakları açıktır.
Bu AKP-MHP faşizmi için beklenmedik bir hamle değildi fakat ABD’nin hızlı bir şekilde çark edip yapılan antlaşmalara karşın bu savaşın önünü açması kamuoyunda bir şaşkınlığa yol açtı. Kapitalist modernite sistemini iyi çözümlemiş ve merkez kapitalist devletlerin davranış kalıplarını bilen kişiler için sürpriz olmayan bu karar uluslararası arena da dilendirilen insan hakları, hukuk gibi kavramların içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha gösterdi.
Kürt halkı tartışmaya yer bırakamayacak kadar haklı ve bu nedenle bu saldırılara yol açan güçler tutarlı iki kelime bile edemedi. Öyle ki somut adım atmaktan kaçınan neredeyse tüm devletler söylem düzeyinde de olsa bu açık işgal hareketini kınamak zorunda kaldı. Faşist saldırganlığın bu açık örneği karşısında ne diyebilirlerdi ki. En yüzsüz olanları TC güvenlik kaygılarını biliyoruz diyebildi. Ama hiçbiri bu kaygıların ne olduğunu açıklayamadı ve Devrim coğrafyasından TC yönelik tek bir saldırı örneği bile gösteremedi. Başlı başına incelenmesi gereken garabet örneği olan ABD Başkanı Trump faşist istilanın önünü açan kararını ancak “Kürtler de bize 2. Dünya Savaş’ındaki Normandiya çıkarmasında yardım etmediler” gibi saçma sapan bile denemeyecek argümanlarla sunmak zorunda kaldı. NATO Özgürlük hareketinin 40 yıllık savaşında bir an bile yalnız bırakmadığı TC’nin kendisini ileri karakolu olduğunu hatırlattı.
Savaşın 4. günü itibariyle bu açık vahşet saldırılarına kaşı uluslararası güçlerden somut bir adım atılmadı ama yine de AKP-MHP faşizminin uluslararası arenada güçlü bir desteğe sahip olduğu söylenemez. Bu açıdan devletlerin önümüzdeki günlerde bu işgale karşı daha net tepkiler göstermesi beklenebilir. Zaten yalnızlaşmış olan TC daha da tecrit olabilir.
Tüm dünyada halklar ve demokratik kamuoyu ise Kürt halkına güçlü bir dayanışma sundu. İnsanlığın tüm olumlu değerlerinin temsilciliğini yapan Rojava Devriminin karanlığa karşı mücadelesinde yalnız kalmayacağı ve insanlığın desteğini yükselteceğini öngörmek zor değil. Kuşkusuz bu savaşın önemli bir cephesi dünyanın tüm şehirlerinin sokakları olacak. Oralardan yükselecek her ses cephedeki direnişçileri güçlendirecek. Kendine insanım diyen herkesin taraf seçeceği bir mücadeledir bu
Bu savaş Kürt halk için varlık-yokluk savaşı durumundadır. Ve bu savaşın kaderinin belirleneceği yerler devrim coğrafyasını her tepeciği, köyü, evi ve sokağı olacak. Faşizmin nihai kaderini direnişçilerin darbeleri belirleyecek. Yüzyıldır Kürt kanına susamış bu faşist zihniyet Rojava toprağına gömülebilir, gömülecek. Türk faşizminin bir sürümü olan DEAŞ’ı tasfiye eden Rojava devrimcileri onun atasını da onun yanına yollayacak. Fakat Kürt halkının mazeretsiz tümünün bu direnişte yerini alması gerekiyor. Varlık-yokluk çerçevesinde olan bu günlerin sıradan ele alınması Kürt halkını varoluşunu şüpheli kılacaktır. Kürt halkının mücadelesinin hiçbir koşulda bitmesi mümkün değildir ama 2019 Ekim ayı itibariyle önünde çok önemli ve zorlu bir dönemeç durmaktadır. Önderliğin ideolojisiyle donanmış elde silah bu büyük yükü omuzlamış genç ve yaşlı tüm direnişçilere yardım etmek yeterli değildir. Onların direnişi ile bütünleşmek gerekir. Bu durumda AKP-MHP faşist sürüleri dağılmaktan kurtulamayacaktır.
Kendal BAGOK
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi