HABER MERKEZİ- Rizgar Amed yazdı
1. Yeni Çağda Gençlik: Kapitalist Modernitenin Kuşatması ve Özgürlük Arayışı – Nûçe Ciwan
2. Bölüm- Gençliğe Yöneltilmiş Özel Savaş: Uyuşturucu, Fuhuş ve Ajanlaştırma Tuzağına Karşı Direnişin Sosyolojisi
“Kapitalist modernitenin en ölümcül silahı, kurşunla öldürmek değil, ruhsuzlaştırarak yaşatmaktır. Bu sistem, insanı doğasından, toplumdan, ahlaktan ve hakikatten kopararak yaşar. Özellikle gençliğe karşı geliştirilen özel savaş politikaları, bir soykırım biçimidir.
Bu soykırım artık sadece fiziki değil, daha çok kimliksel, zihinsel ve ahlaki düzeydedir. Bu yönüyle gençlik, sistemin en yoğun saldırıya uğrayan alanıdır. Çünkü gençlik, hâlâ dönüşme ve dönüştürme potansiyeline sahiptir. Sistem, bu potansiyeli boğmak ister.
Uyuşturucu, fuhuş ve ajanlaştırma; modernitenin gençliğe karşı geliştirdiği özel savaşın üç sacayağıdır. Her biri ayrı bir silah gibi görünse de, özünde bir bütünlük ifade eder. Uyuşturucu ile beden; fuhuş ile duygu; ajanlaştırma ile kimlik çökertilmek istenir. Bu üç alandaki saldırıların özü, gençliği toplumsal bağlarından koparmaktır. Toplumdan kopan genç, savunmasız kalır. Savunmasız kalan her birey ise sisteme teslim olur. Bu teslimiyet, sadece bireyin değil, bir halkın çözülüşü anlamına gelir. Bu nedenle her genç, kendi direnişiyle halkının geleceğini savunmaktadır.
Uyuşturucu, gençliğe karşı yürütülen savaşın en açık ve en yaygın biçimidir. Bu sadece bireyin bedenine değil, halkın kolektif varoluşuna yönelmiş bir saldırıdır. Genç, bedenini kaybettiğinde ruhunu da teslim eder. Sistem, uyuşturucu aracılığıyla düşünmeyen, hissetmeyen, sorgulamayan bir gençlik yaratmak ister. Özellikle yoksul semtlerde, direnişin filizlenebileceği mahallelerde bu zehir, sistemli bir şekilde yayılır. Bu bir rastlantı değil, bilinçli bir tercihtir. Direnen potansiyel her genç, sistem için bir tehdittir. O genç ya satın alınmalı, ya da zehirlenmelidir.
Fuhuş, pornografi ve teşhirci yaşam biçimi ise gençliğin ahlaki değerlerini yıkmayı amaçlar. Sistem, özgür aşkı değil, bedenin metalaşmasını kutsar. Sevgi değil, tüketim kışkırtılır. Ahlak değil, teşhir ve teşvik ödüllendirilir. Bu yolla gençlik, duygularından uzaklaştırılır. Sevmenin, bağlanmanın, sadakatin, sorumluluğun yerini geçici hazlar alır. Bu duygusal yoksullaşma, gençliği yalnızlaştırır. Yalnız kalan birey ise sisteme daha bağımlı hâle gelir. Bu sadece ahlaki bir yozlaşma değil, politik bir çözülmedir. Toplumsal bağın kaybı, halkın çözülmesidir.
Ajanlaştırma ise sistemin en sinsi, en yıkıcı yöntemidir. Maddi zorluklar, aile baskısı, korku, şantaj ya da boşluk hissiyle hedef alınan genç, devlete ya da sermayeye hizmet eder hâle getirilir. Direnişe dair her bilgi, her ilişki sistemin kontrolüne geçer. Gençliğin bu şekilde kullanılması, bir halkın vicdanının kirletilmesidir. Ajanlaştırma sadece bilgi aktarmak değildir; bu bir kimlik kırılmasıdır. Kendisinden, halkından, arkadaşlarından kopartılan bir genç; kendi ruhunu inkâr etmiş olur. Bu inkâr, ölümden daha derindir. Bu nedenle her ajanlaştırma faaliyeti, sadece ahlaki değil, toplumsal bir yıkımdır.
Önder Apo, bu türden saldırıları çok önceden çözümlemiş ve gençliği sürekli olarak uyarmıştır. Bir değerlendirmesinde şöyle der:
“Uyuşturucu ile aklını, fuhuş ile onurunu, ajanlaştırma ile ruhunu teslim alan sistem, senin yerine yaşar. Ya kendi yaşamını kurarsın, ya da onlar seni öldürmeden önce sen kendinden vazgeçmiş olursun.”
Bu gerçeklik karşısında gençliğin görevi açıktır: Kendini her boyutuyla savunmak ve yeniden inşa etmek. Bu savunma, pasif bir bekleyiş değildir. Aktif bir örgütlenme, bilinçlenme ve toplumsallaşmadır. Her genç, önce kendi bedenini, sonra duygularını, en nihayetinde ruhunu korumakla yükümlüdür. Uyuşturucuya karşı direnmek sadece kendini değil, arkadaşını, mahalleni, halkını korumaktır. Fuhuş ve ahlaki yozlaşmaya karşı saf bir sevgiyi, temiz bir vicdanı büyütmek; bir halkın onurunu yaşatmaktır. Ajanlaştırmaya karşı toplumsal bağları güçlendirmek, kolektif bir vicdanı ayağa kaldırmaktır.
Gençlik ancak böyle bir direnişle özgürleşir. Bu özgürlük ne yalnızca bireysel bir uyanış ne de sadece fiziki bir kurtuluştur. Bu, bir halkın varoluşunu geleceğe taşıyan köprü olmaktır. Bu köprü, inançla, sabırla, mücadeleyle örülür. Ve bu köprünün ilk taşı, kendini koruma ve dönüştürme iradesidir.”