HABER MERKEZİ – Arjen Numanın kaleminden.
Özün Gürleşmesi; Komün
Yaşamın kendisi bir anlam arayışı ise, arayış içerisinde olanın varlıksal bir oluş durumu söz konusudur. Anlamın kendisi bir oluşu ifade eder. Oluşun kendisi ise bir zaman dilimini… Yani anlam dediğimiz şey öyle olup biten bir durum değildir ve mutlakiyeti de yoktur. Her anı arayış içerisindedir. Bu durum kendisini kişi bazında da, toplum bazında da ortaya koyar. Zaman ilerledikçe, kendisini farklı formlarda anlamlandırmaya çalışır ve o, o zamanın gerçekliği haline gelir. Hakikat ise sürekli aranır bir durumdadır.
İnsanlığın bu oluşum ve anlamlaşma diyalektiği de irdelenmeye değer bir durumdadır. Küçük parçacıklardan başlayıp kendisini zaman–oluş–anlam üçgeninde yaşatan ve büyüten insanlık, biyolojik birikimini yani formunu da aşan kültürel yapısı ile “ikinci doğa” özelliğini kazanarak anlam dünyasına komünal formülasyonu ile büyük bir ışık yaymıştır. Ve o güne kadar gelen biyolojik anlamsallaşma ve tanımlanma durumunu aşıp metafizik bir karakter edinmiştir. Toplumun zaman ve gelişim diyalektiği doğrultusunda mevcut komün formunu bir hakikat olarak kabul ettikleri, tüm kesimlerce ve araştırmalarla da kabul edilmiştir.
Güncel sosyolojik birçok araştırma ve tezde hâlâ mevcut toplumsal hakikatin komün olduğunu vurgulamakta ve aşılmadığını belirtmektedir. Tarihsel sosyoloji yapamayanlar, bugüne takılı kalıp pozitivist bir yaklaşım sergileyenler, komün formuna ütopik yaklaşmakta ve “olmazın teorisini” gerçekleştirmek istemektedirler. Fakat hakikat, at gözlüğü takanların gözlerinin arkasındadır. Kastik yapıların oluşumu insanlığın toplumsal gelişimine bir ket vurduğu gibi, baş aşağı gidişini de gerçekleştirmiştir. Öyle bir durum almıştır ki insanlık, kendi yaşam formuna yabancılaşmış; hayali bir imgelem yüklemiştir.
Komün formu neden hâlâ kendisini yaşamsal kılmanın, insan tanımının eşdeğeridir? Çünkü komün, evrensel düzeyde anlam–zaman ve mekân üçlemesinin oluşturduğu bir hakikattir. Evrensel düzeyde amaca yoğunlaşmış hâlidir. İkinci doğa olarak tanımlanmanın yaşam yuvasıdır.
Bu yuvayı parçalayan kastik sistem, insan tanımının tam tersi bir formülasyonla, zamansal bakımdan küçük olarak değerlendirilebilecek bir dilimde milyonlarca yılın insanlık gelişimini bertaraf etmiş; biyolojik sınırlarda yaşayan bir sürü toplum oluşturmuştur.
Önder Apo komünü kök olarak değerlendirir. Bugün mevcut insanlığın durumu, köklerine ihanet etmiş bir durumdur. Bu durumdan çıkmanın ve anlamsallaşmanın temeli tabii ki de tekrardan köklerinle buluşmakla olacaktır. Bunu söylediğimizde ve yazdığımızda birçok çevre, kendisine ve tarihsel sosyolojisine öyle bir uzaklaşmıştır ki, olmayacağını belirterek umutsuzluğu ve mücadelesizliği dillendirmektedir. Fakat doğru bir temelde tarihsel sosyoloji yapıldığında çok iyi anlaşılacaktır ki, insanlığın modern Leviathan’dan kurtuluşu, demokratik sosyalizm kuramı ile komünleri örgütleyerek olacaktır.
Komün insanlığın özü ise, özün etrafında “özü” gürleştirmek her bireyin ahlaki sorumluluğudur.



