HABER MERKEZİ- Goyî Amed’in Kaleminden
“Demokratik Bir Yol
Kürt sorunu bir engel değildir; doğru yaklaşıldığında, Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek bir fırsattır. Bu meseleye yük olarak değil, imkân olarak bakmak gerekir. Çünkü sorunun özü, bastırılacak ya da yok sayılacak bir kimlik meselesinden çok, demokratikleşmenin, eşit yurttaşlığın ve ortak yaşamın sınavıdır. Önder APO’nun geliştirdiği perspektifler, bu meselenin çözümünü hem mümkün hem de kaçınılmaz kılacak önemli düşünsel katkılar olarak değerlendirilebilir.
Kürtlerin tarihsel serüveni, modern devletleşme süreçlerinde parçalı bir kaderle örüldü. Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren inkâr ve asimilasyon politikaları Kürt kimliğinin toplumsal alanda kendini özgürce ifade etmesini engelledi. Dil, kültür, siyaset ve temsil alanlarında uygulanan baskılar, yalnızca Kürtlerin değil, Türkiye toplumunun tamamının demokratikleşme potansiyelini daralttı. Güvenlikçi yaklaşımlar uzun yıllar boyunca çözüm yerine sorun üretti, hem devleti hem toplumu ağır bedeller ödemek zorunda bıraktı.
1999 sonrasında Önder APO’nun ortaya koyduğu düşünsel dönüşüm, bu çıkmazın aşılması açısından dikkate değerdir. “Demokratik modernite” ve “demokratik konfederalizm” tezleri, ulus-devletin tekçi anlayışına karşı çoğulculuğu, yerel demokrasiyi, kadın özgürlüğünü ve ekolojik bir bakışı merkezine aldı. Böylece Kürt sorunu yalnızca etnik bir mesele olmaktan çıkarak, tüm Türkiye’nin demokratikleşme sorunuyla iç içe geçmiş bir alan olarak yeniden tanımlandı. Kürtlerin özgürleşmesi, Türkiye’nin demokrasiyle buluşmasının koşulu olarak görülürken; Türkiye’nin demokratikleşmesi de Kürtlerin eşit yurttaşlık hakkını güvence altına alacak bir süreç olarak değerlendirildi.
Geçmişte yürütülen barış girişimleri, bu düşüncelerin pratikte ne kadar etkili olabileceğini gösterdi. Çözüm süreci döneminde toplumda oluşan güçlü umut, çatışmanın yerini diyalog ve müzakerenin alabileceğini kanıtladı. Ancak sürecin yarıda bırakılması, barış ihtimalinin ne kadar kırılgan olduğunu da gözler önüne serdi. Buna rağmen bir gerçek değişmedi: çözüm, şiddet ve inkâr politikalarıyla değil, diyalog, müzakere ve eşitlik temelinde kurulacak demokratik bir iradeyle mümkün olacaktır.
Bugün geldiğimiz noktada Kürt sorunu, yalnızca Kürtlerin değil, Türkiye toplumunun tamamının meselesidir. Çözülmesi halinde, ülkenin önünü açacak; demokrasi, adalet ve barış için güçlü bir başlangıç yaratacaktır. Bunun için doğru muhataplarla, güvene dayalı bir diyalog zemini kurulmalı; sivil toplum, kadın hareketleri, yerel yönetimler ve toplumun tüm kesimleri sürece dahil edilmelidir. Hukuki ve anayasal düzenlemelerle eşit yurttaşlık ilkesi güçlendirilmeli, dil ve kültürel haklar güvence altına alınmalıdır. Bölgesel kalkınma, eğitim ve istihdam gibi alanlarda kapsamlı adımlar atılarak sosyal adaletin sağlanması da sürecin tamamlayıcı unsurları olacaktır.
Kürt sorunu, engel değil; aksine, geleceğe açılan bir kapıdır. Önder APO’nun sunduğu perspektif de bu kapıyı aralayacak en önemli anahtarlardan biridir. Meseleye cesaretle ve samimiyetle yaklaşıldığında, Türkiye’nin demokratik geleceğini güzelleştirecek bir toplumsal dönüşüm mümkündür. Güzelleşmek, sadece bireysel bir duygu değil; aynı zamanda toplumun ortak tercihi, ortak iradesi olabilir. Ve bu tercih, yalnızca Kürtlerin değil, bütün Türkiye’nin yarınlarını özgürleştirecek bir adım olacaktır.”



