Enter your email Address

Pazar, Mayıs 18, 2025
  • Kurmancî
  • Türkçe
nuceciwan2@gmail.com
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
    • Dergiler
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Kürdistan Gençliği
    • Öğrenci
    • Avrupa
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Kültür Sanat ve Spor
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojhilat
      • Rojava
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
    • Dergiler
  • Gençlik
    • Genç Kadın
    • Kürdistan Gençliği
    • Öğrenci
    • Avrupa
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Kültür Sanat ve Spor
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Nûçe Ciwan
Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Anasayfa Tüm Haberler

DÜNYA SAVAŞI BİR SÖMÜRÜ, YAĞMA-TALAN SAVAŞIDIR- 1

Ortadoğu’da yaşanan olayları, güncel çelişki ve çatışmaları iktidarcı-devletçi sistemin beş bin yıllık tarihsel gelişimiyle bağlı ele almak gerekmektedir.

29/04/2025 - 0:00
içinde Tüm Haberler
Reading Time: 20 mins read
A A
DÜNYA SAVAŞI BİR SÖMÜRÜ, YAĞMA-TALAN SAVAŞIDIR- 1
PaylaşTweetle

Too Many Requests from Your Network

Please complete verification to access this content.


Click to Verify

HABER MERKEZİ- Ortadoğu’da yaşanan olayları, güncel çelişki ve çatışmaları iktidarcı-devletçi sistemin beş bin yıllık tarihsel gelişimiyle bağlı ele almak gerekmektedir. Kapitalist modernite sisteminin küresel hegemonik bir güç haline gelme özelliğiyle bağlantılandırıp birlikte değerlendirmek en doğru ve gerçekçi yaklaşım gibi gözüküyor. Bu da bir yanıyla iktidar ve devlet gerçeğini doğru ve yeterli anlama gereğini ortaya çıkartıyor. Diğer yanıyla kapitalist modernite sistemini, onun temel karakterini, hegemonik hale gelme özelliklerini doğru ve yeterli anlamayı gerektiriyor. İktidar ve devlet gerçeğinin tekelci karakteri, merkeziliği, çevre merkez ilişkisi aslında yayılmacı ve hegemonik özelliği hep anlaşılmaya, değerlendirilmeye çalışılıyor. Daha somut olarak Hollanda-İngiltere eksenli olarak ortaya çıkan kapitalist gelişmenin de Avrupa’ya, oradan bütün dünyaya, Ortadoğu’ya nasıl sürekli bir yayılma eğilimi gösterdiğini, bu temelde kendisini o zamana kadar var olan iktidar ve devlet sisteminin hegemonik yapısının çok daha ötesine geçerek kendisini küresel bir sistem haline getirdiği bilinmektedir. Bunun da yoğun bir çelişki ve çatışma içerisinde geçtiği, baskı ve sömürüye dayandığı bir gerçektir. Söz konusu çelişki ve çatışmanın yayılma eğiliminin dünyayı ele geçirme tutumunun uzun süre çeşitli bölgelerdeki talanlar, soygunlar, çatışmalar biçiminde devam etmesi ardından 20. yüzyılın ilk çeyreğinde bir dünya savaşı düzeyine ulaştığı da bir gerçektir. 20. yüzyıl, dünya savaşları yüzyılı oluyor. Bu savaşların askeri bakımdan yoğunlukları hesaba katılarak ‘Birinci Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı, 3. Dünya Savaşı’ diye sürelere ayrılarak isimlendiriliyorlar. Her savaş için belli bir zaman dilimi belirlemesi yapılıyor.

Ortadoğu’da son yüz yılda yaşananların dış etkenlerle bağı çok güçlüdür. Kuşkusuz iç nedenler, çelişkiler de mevcut çatışmalara ve olayların gelişimine yol açıyor ama dış etkenler, küresel düzeydeki çelişki ve çatışmalar da Ortadoğu’da yaşanan olaylar üzerinde büyük etki yapıyor. Yaşanan olayları dış çerçeve büyük ölçüde etkiliyor gibi görünüyor ama onun da Ortadoğu için ne kadar dış olup olmadığı tartışılabilir. Nihayetinde etkileyici olan kapitalist modernite zihniyeti ve siyasetidir. Bunun da iktidarcı ve devletçi sistemin son modernitesi olduğu değerlendirilirse her ne kadar kapitalist modernite Avrupa merkezli gelişmiş, Ortadoğu’ya da dıştan gelen bir etken gibi görünse de iktidarcı-devletçi sistemle bağlı olması onu bir yerde Ortadoğu için iç bir etken haline getirebiliyor. Dolayısıyla kapitalist modernite gelişimini Ortadoğu için çok yabancı dış bir etken olarak yalnız başına görmek mümkün olmuyor. Bir yanı dış etken gibi görünüyor ama işin özünde iç etken olma gerçeği de var.

Bugünkü durumu doğru anlamak açısından öncelikle bu durumun daha iyi değerlendirilmesi, doğru anlaşılması gereklidir. ‘Bu savaşlar neye dayanarak, nereden kaynaklanarak ortaya çıkıyor ve yaşanıyorlar, böyle bir savaş durumu nasıl aşılacak?’ Belirtilen çerçevede insan bilinci şimdiye kadar belli bir formülasyon geliştirdi. 19. yüzyılın sonunda 20. yüzyılın başında kapitalizm gerçeği üzerinde önemli bir yoğunlaşma ve tartışma yaşandı. Artan yayılmacılık, militaristleşme bu temelde yoğunlaşan çelişki ve çatışma durumu insanlığı böyle bir anlam derinliği kazanmaya götürdü. Bu temelde kapitalizm gerçeği daha doğru, derin anlaşılmaya çalışıldı, kapitalizme ilişkin aşamalar kondu. Sermaye sistemi olarak değerlendirildiği için ‘sermaye birikim dönemi’ denildi. ‘Sermayenin sistem kazanma, egemen hale gelme dönemi’ denildi. Hegemonik hale gelme, küresel bir durum kazanma dönemine de ‘emperyalizm aşaması’ denildi ve kapitalizmin son aşaması  olarak da tanımlandı. Kapitalizmin mutlaka aşılacağı, sosyalizmin gelişeceği, insanlığın varlığı ve özgürlüğünün buna bağlı olduğu değerlendirildi.

Bu temelde Birinci Dünya Savaşı anlaşılmaya, kapitalizmin yarattığı sorun ve çelişkileri aşma temelinde arayışlara girildi. Bu çabanın da Ekim 1917’de Rusya’da devrime yol açtığı biliniyor. Ekim Devrimi’yle birlikte kapitalizmin yayılmacılığı, hegemonik yapısı, iç çelişkilerinin çatışmaya dönüşme durumu yeni bir özellik kazandı. Sermaye sistemi kendisi için Ekim Devrimi’ni ciddi bir tehdit ve tehlike olarak gördü. Böylece kendi iç çelişki ve çatışmalarını biraz hafifleterek ya da ikincil plana iterek söz konusu tehlikeli gelişmeye karşı mücadeleyi birincil plana aldı. Aslında savaş olmayan dönem olarak bu süreçler değerlendirildi. Belki kapitalist sistemin iç çelişki ve çatışmalarının bir dünya savaşına yol açma durumu söz konusu değildi ama kapitalizmin onu aşmak isteyen sosyalizme karşı mücadelesi savaş düzeyindeydi. Bu savaş belki tümüyle askeri boyutta olmadı; ideolojik-siyasi, istihbarat boyut öne çıktı, fakat tüm bunlar da bir savaşı ifade ediyordu. Ekim Devrimi’ni daha doğuş aşamasında boğmak için bir saldırı yürütüldü. Bu başarılamayınca Almanya’daki Hitler faşizmi öncülüğünde Sovyet sistemini yıkmak için büyük bir savaş verildi ve buna da 2. Dünya Savaşı denildi.

  1. Dünya Savaşı denilen süreç ise 1990 başında Sovyet sisteminin çöküşü ardından başlayan ve gelişen süreç olarak değerlendiriliyor. Ortadoğu’da geliştirdiği olaylar tamamen kapitalizmin iç çelişki ve çatışmalarından kaynaklanan olaylar oluyor. Kesinlikle Ortadoğu’daki çelişki ve çatışmalar bunu belirlemiyor, onlar da birer etken ama onları yönlendiren kesinlikle küresel kapitalist sistemin çelişki ve çatışmaları olarak gerçekleşiyor.

Buradan yola çıkarak kapitalizm emperyalist aşamada dönem dönem krizlere giriyor, dönem dönem krizden çıkıyor, onu krizden çıkaracak etkenler oluyor gibi değerlendirmeler yapıldı. Böylece bunalım dönemleri tanımlandı, ‘birinci, ikinci, üçüncü bunalım dönemi, bunalım dönemlerinin karakteri, onların süreleri’ gibi tanımlamalar yapıldı. Bonuçta 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeni sömürgecilik adı altında özellikle 1960’tan itibaren yaşanan kriz ve kaostan çıkış için herhangi bir çözüm olmayınca bu sefer değerlendirme olarak üçüncü bunalım döneminin genelliği ve sürekliliği biçiminde bir tanım getirildi. Bunların hepsi yaşanan olayları anlamak için insan zihninin ortaya çıkardığı kalıplardı. Peki gerçeğin bütünlüğü nasıldı, gerçekten kapitalizm kendi iç yapısıyla krizlerini, bunalımını hafifletti mi yoksa başka etkenlerle mi oldu? 20. yüzyıl tarihine bakıldığında krizin, kaosun, bunalımın hafiflediği söylenen dönemlerin aslında sosyalist devrimci gelişmelerin güçlü olduğu, ilerde olduğu, kapitalist sermaye düzenini yok etmekle tehdit ettiği dönemlerde ortaya çıktığı görülüyor.

 

Kapitalist sistemin bunalımlarının karakteri ve bunalımdan çıkış yolları

 

O halde şu tartışılır oluyor: Kapitalist bunalımın hafiflediği dönem diye tanımlanan dönem kapitalizmin iç karakterinden mi kaynaklanıyor yoksa kapitalizme karşı mücadele mi buna yol açıyor? İkincisinin daha doğru olduğu değerlendirilebilir. Evet krizin, kaosun, bunalımın hafiflediği dönemler yaşanmış ama buna kapitalizmin iç yapısı mı, yoksa kapitalizmi aşmaya çalışan ideolojik-politik gelişmeler, sosyalist ideoloji temelinde yürütülen mücadeleler mi buna yol açmış, ikincisi daha doğru görülüyor. Ekim Devrimi gelişmeseydi, Birinci Dünya Savaşı’nın öncülüğünü yapan Alman-İngiliz savaşının kendilerini de dünyayı da nereye götüreceği tam belli değildi. Dolayısıyla bunalımı hafifleten kapitalizm karşıtı gelişmeler oluyor. Rus devrimcileri, savaşı sona erdiren güç olarak Ekim Devrimi’ni dünya barışının güvencesi olarak ifade ettiler. Aslında küresel bir savaşı silahlı çatışma düzeyinde belirtilen duruma getirdiler ama bölgesel ve yerel savaşları önleyemediler. Silahlı çatışmanın yerini aynı şiddette ideolojik-siyasi mücadele aldı ve onu ortadan kaldıramadılar. Nitekim Sovyetler Birliği’nin çözülüşüyle birlikte küresel kapitalist sistem kendi iç çelişki ve çatışmaları temelinde yeni bir dünya savaşı içerisine girdi. Genelde son otuz yıl ‘3. Dünya Savaşı Dönemi’ olarak değerlendiriliyor.

Bu noktada şunu netleştirmek gerekiyor: Kapitalizmin savaş ve barış konusunda temel karakteri nedir? Barış yapabilme özelliği var mı? İç çelişkilerinden doğan krizi, kaosu, bunalımı aşma gücü var mı? Yarattığı sorunları iktidar ve devlet sisteminden alarak geliştirdiği, ağırlaştırdığı sorunları çözme kabiliyeti, gücü, karakteri var mı, yok mu? Böyle bir karakterinin olmadığı rahatlıkla belirtilebilir. O halde 3. Dünya Savaşı’nın özelliklerine bakıldığında kapitalizm kendi iç gücüyle kriz ve kaostan çıkma özelliği yoktur. Zaten kapitalizm sürekli bir çelişki çatışma durumu oluyor, krizi ve kaosu ifade ediyor, o da savaşa yol açıyor. Eğer bu savaşı şimdiye kadar hafifleten etkenler olduysa bunlar kapitalizmin iç yapısından kaynaklanmadı, antikapitalist mücadeleler bu duruma yol açtı. Demek ki antikapitalist mücadeleler çok daha güçlü ve örgütlü olsaymış, hamleler yapabilseymiş kapitalizm tümden aşılabilirmiş.

Bütün bunlardan şu sonuçlar çıkartılabilir: Bir; 20. yüzyıl boyunca kapitalizmin sürüp gitmesine onu aşacak devrimlerin gelişmemesi yol açtı. İki; çeşitli dönemlerde kapitalist krizin, kaosun biraz hafiflemesine kapitalizm karşıtı gelişen reel sosyalist devrimler yol açtı, kapitalizm kendi iç yapısıyla gerçekleştiremedi. Üç; 1917 Ekim’inde Rusya’da başlayan devrim bir dünya devrimi haline gelebilirdi. Dört; kapitalizm sürekli kriz, kaos, çelişki ve çatışma demektir. Eğer karşı bir mücadeleyle aşılmazsa insanlığı sürekli çatışma ve savaş içerisinde tutar, kendi varlığını ve egemenliğini çatışma ve savaşla sürdürür. Bu çatışma ve savaştan çıkma, onu aşma kabiliyeti, özelliği yoktur. İç karakteri böyledir. Onun kapitalizm boyutu, endüstriyalizm boyutu, ulus-devlet boyutu, ulus-devlet milliyetçilikleri, azami kâr yasası, teknik gelişmenin yerküreyi aşırı kullanma durumu bunlara yol açıyor.

 

Somut çatışma durumu enerji kaynakları ve yolları üzerinde gerçekleşiyor

 

‘3. Dünya Savaşı neden bitmiyor? Acaba bu savaştan dünyayı kim çıkartacak?’ biçiminde beklenti ve tartışmalar var. Bu da kapitalizm gerçeğini doğru ve yeterli anlamamaya götürüyor. Ondan dolayı da antikapitalist mücadeleyi doğru ve yeterli bir biçimde yürütememe ortaya çıkabiliyor. Özellikle kapitalizm karşıtı cephede bu tür beklentilerin olması antikapitalist mücadeleyi düşünce, teori, taktikte zayıf ve parçalı kılabiliyor. Bu zayıflıkların aşılabilmesi için her şeyden önce kapitalizmin insanlık açısından nasıl büyük bir tehdit ve tehlike olduğunun anlaşılmasına ihtiyaç var.

Kapitalist hegemonya savaşı denen savaşların ana karakteri nedir? Kuşkusuz birçok etken bunda rol oynuyor ama ana karakter olarak temel hedef daha çok azami kâr elde etmeyi hedefleyen sömürü oluyor. Böyle bir sömürüyü gerçekleştirebilmek için de somut çatışma durumu enerji kaynakları ve yolları üzerinde gerçekleşiyor. Belki her şeyi sadece buraya bağlamak ve bununla izah etmek yeterli olmayabilir, fakat bütün diğer etkenler içerisinde enerji kaynaklarının ve yollarının denetiminin belirleyici olduğu somut olarak görülebiliyor. Daha çok sömürü, daha çok egemen olabilmek için bu gerekiyor. Biraz iyi incelendiğinde görülüyor ki Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana savaşların temel çıkış noktası burası oluyor. Bunun yol açtığı büyük kavgalar ve savaşlar var. Birinci Dünya Savaşı’yla bunun doruk noktaya çıktığını, dünyanın belli başlı kapitalist tekellerinin, merkezlerinin kendi içlerinde kutuplaşarak dünyaya hakim olma savaşına giriştikleri görülebiliyor. Birinci Dünya Savaşı bu temelde İngiltere-Fransa-Rusya ittifakıyla; Almanya-Osmanlı-Macaristan ittifakı arasında süren bir savaş oldu. Çeşitli güçler ittifak yaptılarsa da yerküreye hakim olmak isteyen iki temel merkez vardı, onlar da İngiltere ve Almanya oluyordu. İngiliz sermayesiyle Alman sermayesi bu temelde büyük bir egemenlik kavgası içerisine gidiler ve böylelikle dünyaya hükmetme kavgasını Birinci Dünya Savaşı’nda sürdürdüler. Kim birinci planda olacaktı ve küresel hegemonik kapitalist sistemi kim şekillendirecekti, daha büyük sömürü kaynaklarına ve ticaret yollarına kim sahip olacaktı. Bunun kavgasını verdiler. Savaşın temel alanı Ortadoğu oldu. O zamana kadar küresel düzeyde yürütülen mücadele ile dünyayı ele geçirmişlerdi. Sahip olamadıkları, hükmedemedikleri, paylaşamadıkları alan toplumsallığın ve tekelci uygarlığın gelişme merkezi olan yine en büyük enerji kaynaklarına sahip olan Ortadoğu’ydu. Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı esas olarak Ortadoğu’yu ele geçirme savaşı biçiminde sürdü. Bununla iki şey amaçlanıyordu. Bir, Ortadoğu’da bulunan büyük enerji kaynaklarına kimin sahip olacağı savaşıydı. İki, ticaret yollarını, enerji nakil hatlarını kimin denetleyeceği, kimin elinde tutacağı savaşıydı. Birinci ve 2. Dünya Savaşı’nın temel karakterinin bunlar olduğu net olarak görülebiliyor. 3. Dünya Savaşı’nın da temel karakterinin esası bu olduğu ortadadır. Bir ideolojik mücadele ve düşük yoğunluklu silahlı çatışma sürüyor ama onun gerisinde nasıl bir enerji kavgasının olduğu son Rusya-Ukrayna savaşı, Gazze-İsrail savaşı ile daha görünür ve belirgin bir duruma gelmiştir. Mevcut enerji kaynaklarını ele geçirme, yeni enerji kaynaklarını bulma, enerji yollarını nakil hatlarını denetim altına alma amaçlı bir savaş ve çatışma oluyor.

Demek ki, iki tür mücadeleyi birbirinden ayırmak daha doğru bir yaklaşım olabilir. İktidarcı devletçi sistemin çelişki ve çatışmalarından kaynaklanan savaşlarla; iktidar ve devlet sistemine, kapitalist modernite düzenine karşıt olan, ondan zarar gören, onu aşmak isteyen, ezilenlerin, sömürülenlerin, kadınların, gençlerin, işçilerin, emekçilerin, halkların özgürlük ve demokrasi mücadelelerini birbirinden ayrı tutmak gerekiyor. Kuşkusuz belirtilen iki kesim iç içe oldukları için birbirini besleyip geliştirebiliyorlar, bundan kaynaklı keskin bir biçimde ayrı ayrı yerlere belki konulamazlar ama bunların amaçları, karakterleri ayrıdır, iç içe olmalarına rağmen aynı değillerdir. Dolayısıyla dünya savaşı bir sömürü, yağma ve talan savaşıdır; tüm halklara ve ezilenlere karşı bir savaştır. Sermaye tekellerinin daha fazla kâr elde etme, daha çok kaynağa sahip olma, kendini daha çok büyütme savaşıdır. Böyle bir sisteme karşı özgürlük, demokrasi, eşitlik mücadelesi farklıdır.

 

Toplumsallık insanlığın karakteridir

 

Toplumsallık başından beri insanlığın temel karakteridir. Yaşamı daha güçlü ve anlamlı kılmak için paylaşımcı, dayanışmacı, özgürlük, eşitlik, demokrasi mücadelesi yürütülüyor. İktidar ve devlet sistemlerine karşı demokratik toplumu, demokratik yaşamı koruma, sürdürme, geliştirme mücadelesi olarak ortaya çıkıyor. Beş bin yıldır bu temelde yaşanan bir mücadele var. Başat olan mücadele budur. Dikkat edilirse bu mücadelenin de küresel karakteri var, tüm insanlığı ilgilendiriyor, iktidar ve devlet sisteminin ortaya çıktığı her yerde bu mücadele yaşanıyor.

İktidar ve devlet sisteminin, kapitalist modernite düzenin daha fazla kâr elde edebilmek için geliştirmek istediği savaşlara elbette ideolojik boyut da kazandırmaya çalışıyorlar. Bu anlamda milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik, iktidarcılık eğilimlerini; kapitalizm karşıtı özgürlük ve demokrasi hareketlerini zayıflatabilmek, ezilenleri, kadınları, gençleri, işçi ve emekçileri aldatabilmek, bilinçlerini saptırabilmek için çok daha fazla geliştirme çabası içerisinde oldukları görülüyor. Dolayısıyla bilinçlenip örgütlenerek iktidar ve devlet sistemine, kapitalist modernite düzenine karşı daha örgütlü, planlı mücadele vermelerinin önü alınmak isteniyor. Böyle bir ideolojik içeriği de var. Yaşanan olayların ideolojik boyutlarını, ekonomik boyutlarını, siyasi ve askeri boyutlarını birbirine çok fazla karıştırmamak önemlidir. Olayları doğru anlayabilmek, olabilecekleri daha gerçekçi doğruya yakın kestirebilmek için buna kesinlikle ihtiyaç var. Çünkü toplum, farklılıkların birliğinden ortaya çıkmış bir kavramdır. Toplum, bu farklılıkların yaratmış olduğu zenginliklerin bir bileşkesidir. Toplumsal gelişme bu farklılıkların yaratmış olduğu zenginliklerin sonucu olarak ortaya çıkar ve sürekli o sonuç üzerinde kendisini oluşturarak kendi varlığını güvenceye alır ve akıcılık sağlayabilir.

Zihniyet temelinde tekleştirilmiş bir topluluk; daha iyi yönetilebilir, daha iyi kontrol edilebilir, çıkarlar temelinde daha iyi sevk edilebilir, daha iyi savaştırılabilir. Bu tür toplumlar köle gibi daha iyi çalıştırılabilecek, sömürülebilecek bir toplumlardır. Onun için homojen toplum yaratmanın temel esasları, toplumu sömürmek için yapılabilir. Toplumu homojen hale getirmek toplumsal erdemleri ortadan kaldırmak anlamına da gelir. Sistem yaratmış olduğu homojenliği yeni kavramlarla ifade ederek toplumu kendisine bağlamanın çabası içerisinde olur.

Tarih boyunca kendi çokluk karakteriyle yaratmış olduğu bütün zenginlikleri ve farklılıkların zihniyet olarak, uygulama olarak ortadan kaldırılması demektir. İnsanlığın tarih boyunca yaratmış olduğu toplumsallaşmayla ilgili bütün oluşumları ve erdemleri ortadan kaldırmak anlamına gelir. Topluluklarda en doğal haliyle ortaya çıkmış toplumsal varoluşun çoğulcu karakterleri ortadan kalkınca içi boşalmış bir toplum ortaya çıkar. Kendi tarihsel oluşumlarından arınmış, içi oldukça boşaltılmış, tarihsel ve toplumsal vicdanından büyük ölçüde koparılmış, daha çok yapay kavramlarla bir arada tutulan suni bir toplum meydana gelir. Giderek kapitalizmi, ulus-devleti, endüstriyalizmi benimseyen ve ona sevdalanan toplum ancak homojenleşmiş bir toplum yapısının gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Bu da milliyetçiliğe, devletçiliğe sevdalanarak homojenleşmiş halinin varlık esaslarını savunur.

Günümüzde bir toplum kendisini sömüren bir sisteme sevdalanıyor ve onu benimsiyorsa bu da o toplumun homojenleşmiş halinin bir sonucudur. Artık kendisini var eden temel değerlerden kopmuştur, bunun yerine modernitenin değerleriyle donatılmış bir toplum söz konusudur. Devlete, milliyetçiliğe sevdalanmak da buradan ileri gelir. Dikkat edilirse kapitalizmin tarihinde, faşizmin belirgin olarak ortaya çıktığı yerlerde toplumların homojen toplum olma özelliği çok gelişkindir. Homojen olma özelliği taşımayan hiçbir topluluğun faşizmi kabul etmesi mümkün değildir. Faşizm, ancak homojen toplumun kazanmış olduğu tekil özelliklerin bir ifadesi olarak ortaya çıkar.

Toplumların oluşum karakteri çokludur, tekil toplum yoktur. Neden bu kadar zenginleşmiş bir toplum söz konusuyken homojen bir topluma ihtiyaç duyulur, bunun ne gibi bir yararı olabilir? Tekleşme mi, yoksa toplumun çoğulcu karakteri mi çok daha güçlü bir toplumsal yapı ortaya çıkartabilir? Çoğulcu olunmadan toplum olunmuyor, toplum zaten çoğulculuk demektir, toplum sözcüğünün etimolojik olarak derinliğine bakıldığı zaman çoğulculuğu ifade eder, tekli bir karaktere sahip değildir.

Ulus-devlet oluşumunda homojen hale getirilmiş bir toplum, ulus-devletin ilkelerine hizmet temelinde her şeyi yapma karakterine bürünür. Bu zihniyet yapılanması da faşizme götürebilir. Tarihte en büyük faşist patlama olarak Almanya’daki Hitler faşizmine bakıldığı zaman faşizme mesafeli yaklaşanların tümünü ortadan kaldırarak tarih boyunca hiçbir dönemde olmadığı kadar barbarlığın yapılması önemli bir veridir. Bu da homojen toplumun yaratmış olduğu bir sonuçtur.

Bunları uygarlığın kendi iflasının bir gelişmesi olarak da ele almak mümkündür. Kapitalist modernitenin, ulus-devlet yapılanmasının yaratmış olduğu bir zihniyet söz konusudur. Bundan nasıl kurtulunacak? Hem yurttaş olarak devlete kölelik bağlarıyla tabi olmak var hem de sınırları çizilmiş sürekli bir yerde hegemonya altında tutularak sömürünün yaratmış olduğu toplumsal sorunları en acımasız bir biçimde yaşamaya mahkum olma durumu var. Dahası iradesi teslim alınmış, homojen toplum yaratımları temelinde zihniyeti çarpıtılmış birey artık ulus-devletin zorla dayatmaları temelinde değil, bireyde içselleştirilmiş devletin tüm istemlerini gönüllüce yerine getiren, o istemleri en radikal bir biçimde savunarak kontrolü kaybetme hali içerisine girme durumu var. Bu da kendisine egemen olan ulus-devlet zihniyetidir. Günlük olarak onu kendi çıkarları temelinde kullanmasının zihniyet yapılanması toplumda ve bireyde kendisini bu şekilde ifade ediyor. Kapitalizmin ulus-devlet memurculuğu bireyin özgürleşmesi değil, bireyin tükendiği yerdir.

Devletleştiği, iktidarlaştığı dolayısıyla devlet ve iktidarın kölesi haline geldiği nokta olmaktadır. Kendisi devlet ve iktidarın kölesidir, bu da birey olmanın bitişidir. Orada bir gölge olma, kölenin ötesine geçme, daha ağır bir duruma düşme var. Bu aynı zamanda ahlaki ve özgürlükler açısından birey ve toplumun çöküşü anlamına da geliyor.

 

KAYNAK: SERXWEBÛN

PaylaşTweetGönderPaylaşGönderTara
Önceki yazı

Mexmûr Stêra Zerîn ve Kültür Sanat Merkezi öğrencilerinden konser

Sonraki Yazı

JXK öncülüğünde Hamburg’da öğrenciler Önder APO’yu okuyor

Sonraki Yazı
JXK öncülüğünde Hamburg’da öğrenciler Önder APO’yu okuyor

JXK öncülüğünde Hamburg'da öğrenciler Önder APO'yu okuyor

NRW gençliğinden Önderliği okuma günü

NRW gençliğinden Önderliği okuma günü

Manşet

  • Mexmur’daki nöbet eylem gençlerin devralmasıyla sürüyor
  • Mexmur halkının eylemi üçüncü gününde
  • Halep’te Satranç Turnuvası gerçekleştirildi
  • HPG, devrim şehitlerini saygı ve minnetle andı
  • “PKK ÖYLE BİR DESTANDIR Kİ HER ZAMAN GENÇLİĞİNİ KORUYACAKTIR”
  • Silava Dergisi’nin Mayıs-Haziran sayısı yayımlandı
  • Bolu’da üniversite öğrencilerinden Boğaziçi’ne destek
  • Hacettepe Üniversitesi’nden ‘aile yılı’ sempozyumunu eleştiren öğrencilere soruşturma

En Çok Okunanlar

  • “PKK ÖYLE BİR DESTANDIR Kİ HER ZAMAN GENÇLİĞİNİ KORUYACAKTIR”

    “PKK ÖYLE BİR DESTANDIR Kİ HER ZAMAN GENÇLİĞİNİ KORUYACAKTIR”

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • HPG, devrim şehitlerini saygı ve minnetle andı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Halep’te Satranç Turnuvası gerçekleştirildi

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • 42 Yıl Sonra Paylaşılan Tarihi Kare

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Sarina Amed’in Günlüğünden-II

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • 4. Dijital Çağda Gençliğin Konumu: Sanal Esaret ve Gerçek Direniş

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Mexmur halkının eylemi üçüncü gününde

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Örgütlülükte Yaratıcılık ve Yeni Yaşam Biçimleri

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Murat Karayılan: Tarihi direnişler yaşandı

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
  • Bolu’da üniversite öğrencilerinden Boğaziçi’ne destek

    0 paylaşımlar
    Paylaş 0 Tweet 0
Şimdi Oynatılan
Nûçe Ciwan

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.

Bizi Takip Edin

  • Telegram
  • Whatsapp
  • Twitter
  • YouTube

Sonuç yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Dil
    • Kurmancî
    • Türkçe
  • Anasayfa
  • Haberler
    • Kurdistan
      • Bakur
      • Başûr
      • Rojava
      • Rojhilat
    • Ortadoğu
    • Avrupa
    • Dünya Çapında
  • Derinlik
    • Analiz
    • Röportajlar
    • Açıklamalar
  • Gençlik
    • Öğrenci
    • Enternasyonal
    • Eylemler
    • Werin Cenga Azadiyê
  • Önemli Başlıklar
    • Önder Apo
    • Şehitler Anısına
    • Devrimci Halk Savaşı
    • Kimyasal silahlar
  • Özel
  • Tüm Haberler

Copyright © Nûçe Ciwan 2018. Tüm hakları saklıdır.